Vezir, veziriâzâm, sadrâzâm, başvekil, başbakan. Bunlar, devlet erkini bir ekiple birlikte çekip çeviren kişiye verilen sıfatlar. Türk hakan yardımcılarının vezir unvanıyla anıldığını okuyoruz. Öyle miydi, daha başka has isimleri var mıydı? Yoksa bu dönemin Türk, Arap vs başbakanları için ortaklaşa bir tarif midir? Bilmiyoruz. Selçuklu devletinde vezir deniyordu. Osmanlı'da ilk zamanlar veziriâzâm, sonraları sadrazam diye anıldılar. II. Mahmud zamanında bir ara başbakan denmiştir. Cumhuriyet devrindeki isimleri 1960'a kadar başvekildi. 1960'tan bugüne başbakan diyoruz. İmkân sahiplerinin dostu da düşmanı da çok olur. Vezir-başbakan tarih sürecindeki bu insanlara yumurta atmadan, lince, suikaste, idama kadar bir çok muamele reva görüldü.. Onun için Turgut Özal, "siyasetçinin iki gömleği vardır, biri bayramlık, biri idamlık" demişti. Nitekim kendisine de bir kongrede Kartal Demirağ, kurşun sıkmış, fakat başarısız olmuştu. Bu bir kitaplık konudur. Birileri vezir-başbakan sürecinde kimlere ne yapıldığını kitaplaştırsa çok iyi olur. Başbakanların devirlerindeki unvanlarıyla yazılıp konuşulması gerektiği kanaatindeyiz. Fatih zamanındaki biri için başbakan demek de Adnan Menderes için başbakan dememeli. O zaman tarih alanında Türkçe'yi kısırlaştırmış oluruz. Bu insanlar ya mutlak monarşilerde ya meşruti monarşilerde, veya cumhuriyet rejimlerinde görev yaptılar, yapmaktalar. Mutlak hükümdarlık rejimlerinde hükümdarın, bizde padişahın nasbı ile oraya geldiler. Seçime dayalı meşruti rejimlerde seçimle sahibi salahiyet oldular. Keza cumhuriyet idarelerinde seçimle başbakanlık koltuğuna oturmaktalar. Mutlak monarşilerde hükümdar mülkün sahibi ve milletin temsilcisidir. Onun vazifelendirmesiyle vezir veya sadrazam devleti yönetme yetkisine sahip olur. Meşruti monarşilerle cumhuriyetlerde ise halk demokratik imkânlarla başvekil veya başbakanı doğrudan doğruya seçer. Bütün hal ve şartlarda hele hele günümüz demokrasilerinde başbakan kesin olarak halkı, milleti temsil etmektedir. Bir partiden gelir, fakat devletin, milletin başbakanı olur.Onun için hangi devirde olursa olsun başbakanlara yapılan her kötü muamele devletedir, milletedir. Mesut Yılmaz'ın burnunun kırılmasıyla neticelenen Budapeşte olayından sonra bu şen'i fiilin bittiğini sanmıştık. Yanılmışız... Görülüyor ki demokratik olgunluk, hazmedebilme kapasitesi hâlâ çok uzaklarda. Pazar günü Ertuğrul Gazi'yi anma törenlerinde Türkiye Cumhuriyeti başbakanına fevkalade çirkin sloganlarla saldırı oldu. O da yetmedi fiili taşkınlık yapıldı. Başbakanın koruması yüzünden darp aldı. O yaralanmasaydı başbakan darp edilmiş olacaktı. Daha evvel tertiplenen 924 Anma töreninde böylesi müessif bir hadise hiç yaşanmadı. Bunu yapan kaba kuvvet ve kaba söz sahipleri ülkücü olamaz. Ülkücüler ve MHP bü ülkenin değerleridir. Ne var ki her kritik safhada böylesi görüntülerle halk ürkütülmektedir. Yavaş yavaş seçimlere giden Türkiye'de vaki bu olaylar yüzünden vatandaş bir kere daha korkutulmuştur. Bu itibarla Devlet Bahçeli dostumuz hem hadiseyi kınamalı ve hem de başbakana geçmiş olsun ziyaretine gitmelidir. Başbakanın adı Recep Tayyip Erdoğan olmasa da bu yapılmalıydı. Böyle bir nazik davranıştan MHP kazançlı çıkar.. Başbakan yuhalamak, etrafını kırıp dökmek ve susmaksa kaybettirir.