Cenab-ı Hak, Sevgili Peygamberimizi, -sallallahü aleyhi ve selem- Kur'an-ı kerîmi göndermeseydi, bugün 1.5 milyar ehli imân olmasaydı, onlar doğru itikat yerine, türlü yanlışlıklar içinde olsalardı acaba şu gün nasıl bir manzara, nasıl bir bataklık yaşanırdı? Bunu anlamak için İslamiyet'in tebliğe başlandığı dönem dünyasının halini tahayyül etmek lazım. Özünü kaybetmiş semavi dinler ve aklı yele vermiş putperestlik numuneleri. İslamiyet gelmeseydi, insanlık kalmazdı. Arz küreli, şefkat, merhamet, vefa, iyilik ve benzeri hasletleri yeniden İslamiyet'le kazandı. Barış kavramı dünyanın gündemine girdi. Beşer, İslam'la beşarete kavuştu. İnsan, yükümlü olduğu önceki şeraitlerden gaflete düşmüş, öz kızını diri diri toprağa gömmek gibi akıl tutulmalarına kapılmıştı. Onun için, insanlık her şeyini Sevgili Peygamberimize borçludur. Bu hakikat, O yaratılacağı için her şey yaratılmıştır, hakikatinden başka bir hakikat.. Ramazan idrakimizin, şuurumuzun silkinip kendine gelmesi, oruç kendimizle hesaplaşma. Bütün dünlerimizin ve bütün yarınlarımızın muhasebesini yapma. Günahların, kusurların, kabahatlerin içimizi kavurması. Pişmanlıkların galibiyeti. İyiliklere yönelme şevkimizin çoğalması. Ramazan, oruç, bayram insan olma, kul olma mümin olma niyetimizin kuvveden fiile dönüşmesi, hücrelerimize sinmesi, yenilenmemiz, kalbin bayram temizliği, bahar paklığı. Zaaflarımızın olgunluğa yenilmesi. Saray kapısı misali rahmet kapılarının mümine kucak açarcasına kanat açtığı 11 ayın sultanı bir ay ve bu ayın yüzük taşı Kadir Gecesi, bir ilahi lütuf olarak ruhumuzla buluşmakta. Affetmemiz, hoş görmemiz, fedakârlık yapmamız, alçak gönüllülüğün alıp yükseklere taşıdığı bir gönül zenginliği. Allahü teâlânın rıza makamına kavuşma nimeti. Allah Resulünün hoşnutluğuna erebilme şerefi. Her ramazan derecesine derece katanlara ne mutlu. Affedebilenlere, gidenlere, arayanlara, gönül yapanlara ne baht. Dirisi ve ölüsüyle yaşayanlara. Adam gibi ölenlere, ölmeden ölenlere ne denli gıpta edilse yeridir. Bayram, onların bayramı. Yunus Emremiz bir gönül tabibi olarak hasta kalblerimizin reçetesini yazmış. Dövene elsiz gerek/Sövene dilsiz gerek/Derviş gönülsüz gerek/Sen derviş olamazsın. Kaba, hoyrat, dili diken kalbi taş adam... Derviş olabilir mi?