Bir İstanbul seyahati

A -
A +

Yahya Kemal Beyatlı merhum ne güzel demiş, "Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer". Tereddütsüz doğru. Bu doğruyu, bu cumartesi günü ayn'el yakîn netliğiyle bir kere daha yaşadık. Öyle sanıyoruz ki İstanbul'u bilenlerdeniz. Bir başka ifadeyle İstanbul'da ömür doldurup da İstanbul'da yaşamayanlardan değiliz. Bu sebeple şu aziz ramazan-ı şerifte arkadaşlarımıza küçük bir İstanbul gezisi yaptıralım istedik. Bilenler vardır, aynı zamanda BKY-Babıali Kültür Yayıncılığı ile Haber Kuşağı.ismindeki internet gazetesinin mes'uliyetini deruhte etmekteyiz. Bu iki kurumda çalışan arkadaşlarımızdan bir kısmını İstanbul seyahatine çıkarttık... Mevsim, ramazansa... "Payitaht"taysanız. İnsanlara "işte İstanbul" diyecekseniz... Herhalde birinci öncelik Hırkayı Şerîf olur. Bu Hırka, Sevgili Peygamberimiz'e -aleyhisselam- ait. Onlardan Veysel Karnî Hazretlerine oradan da bizlere intikal etmiş. Binaenaleyh, hiç şek ve şüphe yok ki Şanlı Peygamberin mirasçısıyız. Topkapı Sarayı, Hırkayı Şerif Camiî, III. Selim Türbesi, I. Abdülhamid Türbesi gibi değişik mekânları şereflendiren Uhud Harbi hatırası mübarek dişlerinden, ayak izlerine, hırkalarından sakalı şeriflerine, oklarına kadar Peygamberler Peygamberinin mukaddes emanetlerinin mirasçısı bizleriz. Bu kadar da değil Hulefayı Raşidin'in de mirasçısıyız. Bugün kutsal Hırka'nın teşhirde olduğu camiyi Sultan Abdülmecid yaptırmış. Yanı başında bir de karakol inşa ettirmiş. Emaneti muhafaza için. O karakol, bugün, Fatih İlçe Millî Eğitim Müdürlüğü. Ziyaret, eski yıllara göre çok rahat olmakta. İnşallah kadınlar "girişi/erkekler girişi" düzenlemesi Kâbe'de de olur, milyonlar eziyetten kurtulurlar. Şunu da şükran kabilinden yazmalıyız. Eskiden Hırkayı Şerif ziyareti ramazanın 15'inden sonra yapılabilirdi. Şimdilerde rahatsızlığı sebebiyle dualarınıza muhtaç Mustafa Altan Arabacıoğlu ağabeyimiz Vakıflar Bölge Müdürü olunca bu ziyareti ramazan başına aldı, o günden bu yana 30 gün ziyaret mümkün. Hırkayı Şerif'ten Küçükayasofya Camiine gittik. Cami tamir olmuş. Etraf ve mâbed güzelce elden geçmiş. Lakin mihrab olmamış. Basit bir mermer ve kötü bir ustalık var. Şu iki husus bütün tarihi camilerimizin başına gelmekte. Cami duvarları boşaltılıyor. Duvarlar çıplak kalmakta. Camilerin bir parçası olan levhalar, yerlerinden alınmakta.Yıldızdaki Hamidiye Camii sanki soyguna uğramış gibi. Aynı şeyi burada da esefle gördük. Diğer yanlışlıksa halıların toplanması. Şimdi bu camilerde fabrika işi sıradan basma kalıp halılar serili. Hırsızlık mazeret olamaz. En sıradan binanın önüne bile güvenlikçi dikiyorsanız, buralara da dörder tane eleman tahsis edin, gece gündüz beklesinler. Sözümüz Vakıflarla Diyanet'e. Çünkü o camiler, duvarlardaki hatlar, yerdeki halılar, tavandaki şamdanlarla aynı zamanda canlı müzeler. Lütfen aldıklarınızı yerlerine koyun. Çiçek dalında güzeldir. Onlar gönlümüzün solmaz çiçekleri. Küçükayasofya'dan Büyükdere'deki Sadberk Hanım Müzesine gittik. Merhume Sadberk Hanım, Koç Holding yönetim kurulu başkanı Mustafa Koç'un babaannesi. Satın alınan bir koleksiyon sonraki zenginleştirmelerle fevkalade bir müze haline gelmiş. Koçların diğer işleri bir yana Sadberk Hanım Müzesiyle Rahmi Koç Müzesi bir tarafa. Türkiye'nin ilk özel Müzesi olan Sadberk Hanım Müzesi, şehre hayli sapa kalmakta. Onun için merkezde yer arıyorlardı. Fatih'teki eski Darüşşafaka binasını tavsiye etmiştik. Bu gidişimizde personel, taşınacaklarını söylediler. Fakat neresi olduğunu bilemediler. Dediğimiz yer olmasını dileriz. Müze ziyaretimizden sonra Yıldız Parkı bitişindeki Yahya Efendi Dergâhına geldik. Beşiktaşlı Yahya Efendi ismiyle maruf hazret, "Neme gerek" cevabıyla meşhur. Evliyanın büyüklerinden. Kanuninin süt kardeşi. O da Kanuni Sultan Süleyman gibi Trabzonlu. Bu arada cami haziresindeki Hanedan kabristanını da arkadaşlarımıza tanıttık. Servi ve erguvanlar altında, şahane taş san'atı örneği mezar kitabelerinin beklediği bir ummandan çıkıp yokuştan yola kıvrılarak Eyüp Sultan Hazretlerine/ Hazreti Halid'e yöneldik. Buralarda kadınlar saltanatı var. Tıpkı Mekke'de Medine'de olduğu gibi daha ikindiden sahanlıklara yaygılar serip oturmuşlar. Hem ibadet etmekteler hem iftarlarını beklemekteler. Bayram, Eyüp Sultan'a, Hırkayı Şerif'e şimdiden gelmiş gibi. Eyüp Sultan'dan Yavuz Sultan Selim Han'la Abdülmecid Han'a gittik. Teşekkür etmeliydik. Yavuz, Mısır'dan Mukaddes emanetleri getirmiş, bizi o şâhâne mirasa kavuşturmuştu, Abdülmecid de Hırkayı Şerifin bugünlere intikalini sağlamıştı. Tabiî ki teşekkür edecek, tabiî ki bir Fatiha okuyacaktık. Bu dini, bu toprakları, bu eserleri, bu İstanbul'u bize bırakanlardan... Yüce Allah, razı olsun. Onlar iyi ki var olmuşlar. Yoksa biz ne olurduk?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.