Bir kaşık suda fırtına koparmak buna denir

A -
A +

Hadise, ortada. Çok çok özetlersek birkaç ay evvel Şemdinli'de malum hadiseler yaşandı. Ortalık karıştı. Zanlılar tesbit edildi. Bunlardan biri de bir astsubaydı. Bu astsubay hakkında Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt, "tanırım, beraber çalıştık, iyi çocuktur" dedi. Geçen hafta Şemdinli olaylarının adli tahkikatı tamamlandı. Van Başsavcılığı davalar açtı. Bu arada Org. Yaşar Büyükanıt hakkında da "mahkemeyi etkileme suçu işlediği" iddiasıyla dosyası ayrılarak genelkurmay as. savcılığına yollandı. Tabii ondan sonra da beklenenler yaşanmaya başlandı. Yorumlara bakınız... Paşanın önü kesiliyor... Van rektöründen sonra Paşa. Orduya darbe... vs. Neyse ki sayın Büyükanıt en doğrusunu dedi "böyle bir dâvâdan dolayı yargılanmayı şeref sayarım." İşte o kadar. Ortada bir mevzuat zavalılığı var. O mevzuatın sıkıntısını şu yazıyı yazarken dahi çekiyoruz. Düşününüz, bir insanla hayatınızın bir bölümünde mesai arkadaşlığınız, komşuluğunuz olmuş. Sonra da bir gün onun başına bir iş gelmiş. Tanıyan biri olarak sormuşlar, yahut fikrinizi söylemişsiniz, "tanırım, iyi komşuyduk", "iyi arkadaştı", "iyi insandı..." Ne var bu cümlelerde? Mahkeme hey'eti, hemen etkilendi ve ne diyeceğini, nasıl karar vereceğini mi şaşırdı, eli ayağı birbirine mi dolandı? O nasıl hakim ki bir basit cümlenin altında kalsın? Ne Türkiye'de, ne dünyada öyle bir hakim vardır. Fakat mevzuat, böylesine bir lüzumsuz hassasiyet göstermiş. Ceza mevzuatının ilgili kısımlarının değişmesi lazım. Komutan, eski bir maiyeti için vefa gösterdi. Ayaküstü sorulan bir suale, ayaküstü verilen bir cevap. Sanki hususi basın toplantısı yapılarak yargı yerden yere vurulmuş. Yok öyle bir şey. Sayın Org. Hilmi Özkök'ün böyle bir davaya izin vereceğini beklemek saflık olur. Bir başsavcı bunu bilmeyecek tecrübesizlikte değil. Ne var ki çok büyük ihtimalle o da kendini teftiş kaygısıyla savunacaktır. Halbuki savcı, temiz bir sicille bir ân evvel batıya geçme psikolojiisindedir. Doğu, kaçılacak yer olarak görüldüğü sürece bu gibi problemler eksik olmaz. Hadiselerin çıkması da ondan, neticesi olan dava da ondan. Sürgün yeri olmaktan çıktıysa da kaçılacak yer hali -maalesef- devam etmekte. Kimsede Kara Kuvvetleri Komutanının önünü kesme gibi bir niyet yok. Hele rektörle irtibatlandırmak tamamen alakasız. Orduya karşı darbe ise ayıplanılacak bir ifade, aşırı fırsatçı bir haksızlık. Bir bardak suda fırtına kopartılıyor, hepsi bu. Mevzuat işgüzâr. Bir fikir adamının köşesinde, bir vatandaşın uzatılan mikrofona bir dava hakkında iki çift laf etmesi neden mahkemeye zarar versin? Aksine hakimler okur, dinler belki faydalanırlar bile. Mahkemeye silahlı baskın, önünde şiddetli protesto ile medenice fikir beyanını birbirine karıştırmamak lazım. Buna rağmen aksini düşünelim... Kabul edelim ki Yaşar Büyükanıt, mahkeme önüne çıktı? Dünyanın sonu gelmez. Mahkemeye çıkan zanlıdır, suçlu değil. Dahası var, "dünya muvazzaf genereli dahi yargılayan Türkiye" diyecektir. Nitekim eski Deniz Kuvvetleri Komutanı hakkındaki karar Türk adaletini de TSK'yı da Türkiye'yi de güçlendirmiştir. Şimdi ne oldu, temyiz safhasındaki bir dava için yazdık diye suç mu işledik? Eyvah!.. Hayır kendimiz için değil, pörsümüş mevzuat için eyvah. Kuyuya bir taş düştü 70 milyon çıkartmaya çalışıyoruz. Eyvah!.. Bu eyvah da hepimiz için. Nasıl kuşatılmışız, nelerle uğraşıyoruz?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.