"Banker Kastelli" namıyla maruf Abidin Cevher Özden, kendi tabancasıyla intihar etti. Allah, düşman başına vermesin. Buna rağmen iç soğutanların olmadığını iddia etmek mümkün değil. Çünkü binlerce insan ah etti, kargış verdi. Kastelli, 1980'lerin başında bir efsane olmuştu. Neticede kendine "banker" adını verse de tefeciydi. Garabete bakınız ki "faiz haramdır" inancıyla büyümüş bu millettin birçok mensubu, parasını kabul etsin diye kapısında kuyruklar meydana getiriyordu. Kapısına getirilen o parayı lütfen alacak, bankaların vermeyi hayal bile edemeyecekleri faizi verecekti. Öyle de yapıyordu. Daha özel televizyonlar yoktu. Gazeteler ve TRT'de çarşaf çarşaf çarpıcı reklamları çıkmaktaydı. Dehşetli bir tefecilik furyası almış başını gidiyordu. İşin en kabul edilmez ve düşündürücü olanı o furyada anlı-şanlı üniversite iktisat hocalarının Abdin Cevher Özden'e fahri doktora vermeleri oldu. Bizim üniversitemiz, sahtekârca hazırlanmış reklamlara kapılarak bir bankere akademik unvan bahşetti. Müntehir, o yıllarda kendini, kral değil, kral küçük olurdu, imparator sanıyordu. Peki, üniversitelere ne demeli? Abidin Cevher Özden'e hangi cevherinden dolayı doktora payesi verdiler. Üstelik profesörler cübbeyi kendi elleriyle giydiriyorlardı. Birçok üniversite hocası ona danışmanlık yapmaktaydı. Paye sahibi şahıslara ders olsun. Emekli olduktan sonra rastgele yerde danışmanlık yapmak, yönetim kurulunda yer almak işte bazen böylesi hüsranla biten maceralara da yol açabilir. Reklamcılar da ders almalı... Kastelli, 1982'de battı veya batırıldı. Bankerlik çöktü. Ortalık yangın yerine döndü. Kastelli batınca diğer tefeciler de battı. O kadar ki katrilyonlar toplayan o tefecilerin içinde yirmili yaşlarının başında çocuk denecek göz açıklar da vardı. Lafı fazla uzatmaya gerek yok. Bir insanın intihar gibi dehşet verici bir sonla hayattan ayrılması herkesi müteessir eder. Ne var ki ders de çok. Birini yukarıda bahsettik. Kastelli'ye cübbe giydirme hokkabazlığı. O hokkabazlığı yapanların bugün yüzleri kızarmalı. Bankerzedelerde suça, intiharda günaha ortak değiller mi? Keza o reklamcılar da aynı deftere kayıtlı sayılmaz mı? İkinci ders şu... Rüzgâr eken fırtına biçer. Haydan gelen huya gider. Atalar ne güzel demiş "alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste". Temenni ederiz ki borsa illetine kapılmış olanlar ayıkırlar. Borsa simsarları ah almıyor mu dersiniz? Sözümüz meşru çerçevede borsadan evrak satın alanlara değil. Bunu hileye-hurdaya çevirenlere. Kimse sahte imparatorluğa özenmesin, ne oldum demesin. "Ne oldum?" diye şımaranlar bir de "ne olacağım?" diye düşünsün. Para sayan parmaklar bir gün tetik çekebiliyor, hem de kendine karşı, hem de kendi boğazına namluyu sokarak...