Bir Fransız tarihçisi, zamanı "yontma taş devri", "cilalı taş devri" diye dilimlere ayırmıştı. Bu devirlerde insanlar güya vahşiydi. Örtünmeyi bilmiyorlardı. Örtünmek için ağaç yapraklarını kullanıyorlardı.
Sonra bu iddialar "evrim"le desteklendi.
Halbuki her ikisi de bütünüyle yalandı.
Maksat, yaşanan çağı; aydınlanma denen yeni dünya düzenini parlatmaktı. Sanki ne Peygamberler gelmiş, ne medeniyetler yaşanmış ve ne de kültürler hasıl olmuştu. Ne var-ne yoksa bu son iki buçuk asırda kazanılmıştı.
Bu materyalist, pozitivist görüş, metafizik her değeri yok sayıyor, geçmişin fikir yapısı olarak sadece eski Yunan filozoflarının birbirini tekzip eden teorilerini alıyordu. Arka planında siyon kültür emperyalizminin olduğu bir dünya görüşü yeryüzüne hakim kılınmaktaydı. Hadise, Yahudilerin bizden başkası insan değil, tasavvurunun tatbikata girmesiydi.
Geçmiş, vahşet devri olarak izah ediliyordu. Yeryüzü yeni yeni hürriyet, müsavat ve adalete kavuşmaktaydı. Meselenin asıl mahiyeti budur: Vahiy Medeniyetiyle materyalist felsefe çatışmakta. Materyalist felsefe, insanlığı getirip beşeri zaaf ve hazların tutsağı yapıp çıktı. İnsanın mânevi yanını yıktı. Boşluğu, nefret, şehvet ve şiddet işgal etti. İnsanı, insan yapan merhamet gibi hasletlerden mahrum ettiler. Fazilet gericilik sayıldı.
Osmanlı yeniçerisi, Hıristiyan köyünün çeşme başında, bir kız gördüğünde sırtını dönerek onun suyunu doldurup gitmesini beklediğini yabancı tarihçiler yazmaktalar. Yine Osmanlı askerinin sefere giderken dalından kopardığı üzüm salkımının parasını asma kütüğünün yanına bıraktığı da meşhur bir vak'adır. İslâm tarihi, Selçuklu, Osmanlı tarihi, insan haysiyet ve şerefini kurtaran bunlara benzer büyük iftihar levhalarıyla doludur.
Batı, yontma taş yalanı, orta çağ karanlığı iftirası, evrim şaşkınlığını bir hâkim unsur haline getirerek hem kendine hem geri bıraktığı doğu milletlerine kıydı. Bugün "İslam eşittir terörist" virüsü azımsanmayacak bir batılı kitlenin kanına girmiştir. Bu virüs nefreti, o da İslâm düşmanlığını beslemekte.
Bu bahsettiğimiz ve asırlara yayılarak işlenmiş medeniyetler çatışması tehlikesi ayrı bir vakıadır. Diğer vakıa ise ferdidir. Mânâ tarafını yitiren suretâ insan cinsi, hayvandan aşağı derekelere düşmüştür.
Birincilere misal, ileri ve medeni denen batıda üç Suriyeli Müslümanın sırf Müslüman olmalarından, sırf örtünmelerinden dolayı katledilmeleridir. Onlar katledildi, diğerleri Fransa'yı hatırlamadı. Dünya Müslümanlarının Sözcüsü Recep Tayyip Erdoğan, Amerika kıt'asında "neredesin Başkan!?" diyene kadar medeni batı, suspus oturmaktaydı.
İkinci misalse bir genç kıza sırtlanların bile yapmayacağı, vahşet kelimesinin anlatmaya yetmediği Tarsus'taki dehşetler dehşeti olaydır.
Bu iki vak'a Amerika ve Türkiye'de işlenmiştir.
Her ikisinin de kirli kaynağı aynıdır:
Yontma taş devri, cilalı taş devri, evrim yalanları, hürriyet, uhuvvet, adalet iddiaları, bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler başıboşluğu, beşeri olanı ilahi olana hakim kılma arayışı, faiz tutsaklığı, tüketim mâbedleri ve benzeri kışkırtıcı sebeplerle Vahiy Medeniyetinden kopuş, işte asıl şimdi yirminci ve yirmibirinci asrı; daha doğrusu Hıristiyan dünyanın milenyum dediği 3. bin yılı bir karanlık çağ yaptı. Batı, kendi eliyle o kasdettiği orta çağ karanlığını dünyanın merkezine yerleştirdi. Felsefe savrulmalı, bu amentüsüz çağda çifte standart, ayrımcılık, şehvet, nefret, şöhret ve tatminsizlik evlerin kapısını kırmakta, insan hayatlarına namuslara kıymakta.
Amerikalı câni, "Amerikan nişancısı" diye sinemalarda gösterilen filmi seyrettikten sonra silahına sarılıp üç Müslümanı katletti, Türkiyeli vahşi ise minibüsüne binmiş, hayatı kendisine emanet bir genç kıza yapmadığını bırakmadı.
Bu iki dehşet dolu zulüm, rüyalarımızı bile kirletti. Bizi yüreğimizden vurdular.
Bu vak'aların sosyolojik, ilâhi, tarihî maarif ve netice itibariyle insanla alâkalı her cephesinin tahlil edilmesi gerekir. Vahiy Medeniyetinde kadın aziz anne veya aziz anne adayı iken, cennet ayakları altına serilirken "kadına şiddet" neyin nesidir?
Hem Amerika'daki 3 gencin ve hem de Türkiye'deki genç kızın asıl katili, o tetikleri çekenlerden, o ihaneti işleyenlerden ziyade o beyinleri buna hazırlayan teori ve tezlerdir.