Bu çağın musibeti, bu çağın vebası, bu çağın illeti boşanmadır. Bir salgın hastalık gibi dünyayı sarsıyor. Hemen her sorumluluk idrakindeki cemiyet, aileyi çökerten bu meseleye kafa yormakta. Boşanmaların çığ gibi artmasının birçok sebepleri var. En mühim sebep kadının eşyalaştırılmasıdır. Bu cemiyet, yıllarca "görücü usulü" diye, "imam nikâhı" diye bir iftira sağanağı yaşadı. Müfterilere göre dedelerimizin, ninelerimizin hayatı, kötüydü, berbattı, o hayatların terk edilmesi gerekirdi. Bu propagandalar neticesinde tanıştıktan 45 dakika sonra evlenmeler başladı veya tam aksine seneler süren flörtler oldu. En sonunda "düzeyli beraberlik" diye gayrı meşru hayatlar geldi. Nezih hayatımıza aykırı üsluplar girdi, ayrıca teknolojiyle birlikte sinema girdi, gazete girdi, televizyon girdi, moda girdi, çılgın reklamlar girdi, internet girdi, sosyal medya girdi, üstüne gelen bu sel karşısında insan da aile de yalnızlaştı. Eskiden boşanma ayıpların ayıbıydı. Kız gelin edilirken ana-babası ona "gelinliğinle gidiyorsun, kefeninle dönebilirsin" derdi. "Aile demek, namus demektir" nasihati erkeğin vicdanına kazınırdı. Ar, iffet, hayâ, utanma duygusu bayrak değerlerdi. Şimdi marketten meyve alır gibi eş alınmakta. Meyve atıkları çöpe atıldığı gibi hevesler bitince sevgiler çöpe atılmakta. Modern zamanlar, tüketim toplumu, dini ve dünü inkâr günleri boşanmalara altyapı oldu. Belki her cemiyette boşanma olabilirdi. Her cemiyette boşanma salgınları yaşanabilirdi. Fakat bu felaket bizim cemiyetimizde olmamalıydı. İslam ahlâkının kaynaklık yaptığı ahlâkımız ve o ahlâkın şekillendirdiği tertemiz aile hayatı, bütün dünyayı bize hayran bırakırdı. Seyyahlar, yazdıkları kitaplarla buna şahittir. Eski Yunan hovarda tanrılarının hangi kepazelikleri işlediklerini yıllar boyu orta mektep ve liselerde ilericilik adına anlatan zihniyetin kötülediği önceki cemiyetimizde boşanma yok denecek gibiydi. Halbuki o masum zamanlar, şöyle karalanıyordu: "Kadının hakları erkeğin iki dudağı arasındaydı, boş denince boşanmış olurdu!" Yalanın bu kadar edepsizleştiği görülmemiştir. Hukukun hakim olmadığı bir devlet 650 sene yaşayabilir mi? O devirde 25 senede görülmeyen boşanma sayısı, şimdi 2.5 senede ortaya çıkıyor. İş hayatı hercümerci, iletişim kolaylığı, beyaz cam safsatası, sabır, tahammül, fedakârlık hasletlerine yabancılaşma, evliliği bir çocuk alınacak mevsimlik şirket rantı mantığıyla düşünmek, para ve lüks ihtirası vs. bu cemiyeti bu hâle getirdi. Hekimler, sağlıklı beslenmek için ninelerinizin mutfağına dönün diyor. Tıpkı onun gibi ninelerin dedelerin hayatları, bugünkü hayatlara nüve olmalı. Helal ve haram gerçekleri yeniden keşfedilmeli. Çıkar yol, kurtuluş reçetesi, sanal, sahte, efsunlu hayatlar değil, bizi bin yıldır ayakta tutan bize özgü hayatımızdır. Çare, yerli olmakta. Eski Yunan'ın, dünkü Paris'in, bugünkü New York'un, Bağdat Caddesinin, Nişantaşı'nın hayatları havai fişektir. Pahalı ve ömürsüz.