Başbakan Tayyip Erdoğan, seçim konuşmasına sanki Bağdat'tan başladı, Erbil'de devam etti. Oradan da Diyarbakır'a gelebilirdi. Veya Kahramanmaraş'ta başladı, Adana'da, Bağdat ve Erbil'de devam etti. Hani biz, hani bu coğrafya, hani bu iklim Türk, Kürt, Arap... diye bölünmüştük? Eğer bu iddia doğru olsaydı, Kahramanmaraş'taki toplantı ile Bağdat'takinin, Adana'daki ile Erbil'dekinin farklı olması gerekmez miydi? Sayın Tayyip Erdoğan'ın konuşması, bütün bu merkezlerde aynı. Dinleyen halk aynı, yüreklerdeki duygular aynı, dudaklardaki dualar aynı. Dilin ayrı olmasının ne önemi var, vücut dili, gönül dili bir. Türkiye, kendi coğrafyasını yeni fark ediyor, kendi mazisini yeni okuyabiliyor. Eğer vaktiyle Edirne istirdat edilmeseydi, Kars kurtarılmasaydı, Hatay ana toprağa yüz sürmeseydi şimdi onlar da Belgrad'dı, Sofya'ydı, Bağdat'tı, Erbil'di, Süleymaniye'ydi, Musul'du, Halep'ti, Gazze'ydi, Bingazi'ydi, Mekke ve Medine'ydi... Gözleri siyah bandla uzun süre sıkı sıkıya bağlı kalmış bir insan düşününüz. Bir ân gelip gözünü açtığınızda gün ortasında bile olsa geçici körlük yaşar. Türkiye yakın tarihi budur. Şimdi o körlük atlatılıyor, baş dönmesi geçiyor. Ülkemiz, ondan da öte devletimiz kendisiyle, özüyle, coğrafyasıyla kucaklaşıyor. Şuna ne ad konabilir? Asla tesadüf denemez. Acaba Başbakan bile farkında mı? Bugün sınırlarımız dışında kalan topraklarımıza giden son Türk Hakanının ziyareti bundan tam 100 sene evvel gerçekleşmişti. Bilahare elveda... Sultan Reşad Han'ın Kosova'ya gidiş tarihi 1911'dir. Kosova sahrasında bir milyon Müslüman, Halife ile birlikte Cuma namazı kıldılar. Sultan Reşad'ın 1911'de o gün o sahrada yaptığı konuşmayla bugün 2011'de Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Bağdat ve Süleymaniye'deki konuşmaları mahiyet itibariyle aynı değil midir? Ergenekon kanun zoruyla Kürt yoktur dedi. Hayır, bu coğrafyada Kürt vardır, fakat o bizim eşit kardeşimizdir. Hayır, bu coğrafyada Arap vardır, fakat o bizim eşit kardeşimizdir. Bu toplantılar, kardeşler kucaklaşmasıdır. Bu coğrafyanın mahzun ve mazlum ve mağdur insanı vefalıdır. Bir adım, yüz adımla karşılık görür. Seçimler arefesindeki bu kucaklaşmalar, aynı zamanda Kandil derebeyliğini, Diyarbakır dukalığını, İmralı şatosunu kuşatma harekâtıdır. Türk Ergenekonu gibi Kürt Ergenekonunun da çatırdamasıdır. Bu kucaklaşmalar, Kürtçülüğün bitme mutabakatıdır. Avrupa ülkeleri için ayrılan milletvekili kontenjanı Kürt, Arap ve diğerleriyle Orta Doğu için de ayrılmalı. Dereler denize akıyor. Tarihin dirilişini yaşıyoruz. Gözleri açılan adam, etrafını fark ediyor. Gözlerinden bandlar çözülmüş adam: -Ben bu toprakların çocuğuyum diyor, şu da benim kardeşim . Türk'ün de Kürt'ün de derdi ırkçı reçetelerle çözülemez. Başbakan, o konuşmalarda ne dedi 'biz, aynı dinin mensuplarıyız!' 40 bin, 60 bin, 100 bin genç toprağa verildi Fakat söz söylenmedi. Bu coğrafya, işte bu söze hasretti.