Bu dava, Türkiye'yi çok yordu

A -
A +

DEP milletvekili Leyla Zana ve arkadaşlarının TBMM'ne Kürtlüğü temsil eden fular veya buna benzer işaretlerle girmeleri, kürsüde meclis başkanının ikazlarına rağmen Kürtçe konuşmaya kalkışmaları ve öteki ifrat hareketler. O hareketler, ne herhangi bir Kürde ne kendilerine bir fayda getirdi. Yapılanlar, kanunlar karşısında suçtu. Yargılandılar ve 8 Aralık 1994'te 15 yıla mahkum oldular. O dava, geçtiğimiz aylarda dışarının müdahalesiyle Ankara 1 Nolu DGM mahkemesinde yeniden görüldü. Netice sürpriz olmuştu, önceki kararın aynen tasdikine hükmedildi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nurettin Ok, dün bu kararla ilgili tebliğnamesini ikmal ederek temyiz incelemesini yapacak 9. Ceza Dairesine yolladı. Başsavcı, kararın tasdikini değil usulden bozulmasını isterken şöyle demekte: -1 No'lu DGM, AİHM'nin ihlallerle ilgili kararını tam olarak yerine getirmemesi, sanıklara yeterli savunma hakkı verilmemesi, sadece AİHM'nin kararının okunmasıyla yetinilmesi, mahkeme başkanının yeniden yargılanmaya muhalefet etmesi karşısında sanık avukatlarının reddi hakim taleplerinin hangi gerekçeyle reddedildiğinin tam olarak belirtilmemesi, anayasa ve yasalarda yapılan değişiklikler dikkate alınmaması sebebiyle yargılamanın başladığı tarihten itibaren askeri yargıcın dahil olduğu tüm işlemlerin tekrarlanması gerekmektedir. Bunlar başsavcının mütalaası. Savcı kim? Devletin, kamunun avukatı. Normalde, umumiyetle tasdiki ister. Halbuki davanın usulden bozulmasını talep ediyor. Bu neden böyle? Hakimler, sadece vicdanlarıyla cüzdanları değil, bir çok kere vicdanlarıyla kanunlar arasına da sıkışmaktalar. Herhalde yapılan mevzuat değişikliğiyle bu sıkışıklık ortadan kalkmış olmalı ki bozma talebi gündemde. Mümkündür ki vaktiyle gayrı mevkuf olarak muhakemeye devam kararı vermeyen o günkü mahkeme heyeti, bugün pişmandır. Onun gibi yine mümkündür ki meclis kürsüsünde ısrarla sahnelenen olayın ne kadar sıradan bir davranış, bir basit şov olduğu da keza sanık milletvekilleri tarafından bugün acı acı itiraf edilmektedir. Başsavcının tebliğnamesi TRT'de çeşitli lehçe ve mahalli dillerde yayının başladığı gün açıklanmaktadır. Bu tamamen bir tesadüf de olabilir, devlet politikası da. İkincisi daha büyük ihtimal. Sanıklar 10 yıl bilfiil ceza çektiler. Şu ara tahliye beklenebilir. Çünkü DGM'ler yerine geçecek mahkemeler henüz ortada değil. Karar bundan sonra ne olursa olsun AİHM tazminata hükmedebilir. Bu ülke vatandaşlarını yabancı hukuk ve kurumlardan medet umar duruma düşmeleri eski bir tarzımız. Tanzimat'tan beri böyle. Hemen her meşhur Tanzimatçı yabancı ülkelere, elçiliklere sığındı, ortalık sözde kahramanlarla doldu. Şimdi de halkın en azından bir kısmının gözünde bir kısım sanıklar yine kahraman. Olansa maddi-mânevi yorgunluğuyla Türkiye'ye oldu. Çünkü, "düveli muazzama" dün o "kahramanlar"ı bir çıkar kartı olarak kullanmaktaydı, bugün de kullanıyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.