İlerleme raporunun yarı şart sayılacak maddeler ihtiva etmesi sürpriz değildir. "Evet, ama..." deneceği aylar öncesinden belliydi. Anlayışla karşılamak lazım. "AB" tek devlet değil. Adı üzerinde birlik. 30 ayrı üyeden müteşekkil. Bir taraftan da artmakta. Her birinin kendine göre hesabı var. Curcuna çıkması yadırganmamalı. Herkesin kendine göre hesabı var. Mühim olan neticedir. Neticede Türkiye, son iki yılda inanılmaz bir gayretle kapıyı zorlamış ve açtırmaya muvaffak olmuştur. Alnımızın teriyle kazandık. Manzarayı takip edip memnun olmamak mümkün değil. Başbakan Tayyip Erdoğan, 6 Ekim günü çok rahattı. Strasburg'ta kısa fakat özlü bir konuşma yaptı. Liderler, konuşmayı ayakta alkışladılar. Alkışlanan başbakanın şahsında Türkiye'dir. 6 Ekimden itibaren başımız daha dik. Bu gün, aynı zamanda aşağılık kompleksinden kurtulma tarihidir. Bu ülkede İngilizce bilmek olmazsa olmaz bir şart gibi gösteriliyordu. Sanki bu lisanı bilmeden yabancılarla konuşmak mümkün değildi. Sanki yemeklerde alkol almadan onlarla bir mesele görüşülemezdi. Bu millete 150 yıldır aşağılık duygusu telkin edildi durdu. Bunlar arkada kalıyor. Kendisi olana herkesin saygısı var. Müzakerelerin tarımdan veya kültürden başlaması teferruattır. Başlaması kâfidir, önemli olan size sürekli "efendi" diye gösterilenlerle aynı masaya oturup eşit şartları konuşmanız. İşin başındayız. Pürüzler çıkacak, gürültü olacak, belki zaman zaman vaz geçme tehdidinde bulunduğumuz bile görülecek. Şüphesiz ki bu değirmen daha çok su kaldırır. Avrupalının bulutların arkasında dertsiz tasasız insanlar olarak yaşamadıkları görülmüştür. Onlar da Türkiye'ye muhtaç. Çok çalışacak, muhataplarımızla eşit şartlarda el sıkışacağız. Yiğit düştüğü yerden kalkar. Bu bir ayağa kalkmadır, düştüğümüz yerden doğruluyoruz. Onlar, asırlarca bizden korktu, biz, bir asrı aşkın bir zamandır onlardan ürktük. Sonuçta görüldü ki insanlar konuşarak anlaşmakta. "İnsanlar konuşa konuşa" diye başlayan ata sözümüzü birileri dostlarımıza anlatmalı. Bakınız kültürel alışveriş başbakan sayın Erdoğan'ın 6 ekimdeki hitabetleriyle başlamış oldu bile. Erdoğan, Türk ata sözü ve deyimlerini sıralıyordu "bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyemeyiz", "doğmamışa don biçilmez". Acaba canlı yayında tercüme yapanlar bunları nasıl çevirdiler? Öğrenecek ve öğreteceğiz. Hem alacak, hem vereceğiz. Mesela bir İtalyan ata sözü de "zaman sessiz testeredir" der. Önümüzde 10-15 yıl da olsa çabuk gelip geçer. Yeter ki testere biçmemiş olsun. Testere biçerse yongalara kalmış olabiliriz.