Türkiye Mali Müşavirler Odası'nın açıklaması dehşet verici. Aslında dedikleri yeni bir şey yok. Malumu ilân etmekteler. Fakat, malumu ilân bile olsa onu en yakın şahidleri açıklıyorsa orada insan ürperir. Mali müşavirler, kamuda rüşvetsiz iş yapmanın mümkün olmadığını haber veriyorlar. Sözlerini isbat için de bazılarını saymışlar, tapu, gümrükler, icralar gibi. O kadar ki bizatihi makam sahipleri arazi yağması yapmaktalar. Rüşvet almış başını gidiyor denmekte. Mali müşavirlerin bu açıklamaları 20 polisin rüşvetten nezaret altına alındığı güne denk geldi. Hatta iki haber aynı saatte verildi. Polislerden biri de emniyet müdürü. İşte manzara, rüşveti önlemekle vazifeli polisin kendisi rüşvete bulaşıyor. Mali müşavirler odası belli ki bıçak kemiğe dayandığından feryadu figan içinde. Diğer taraftan emniyet, adliye yaşları 6'ya kadar inmiş hırsızlık failleri karşısında çaresiz kalmakta. Kumar, fuhuş ayrı tehdit unsuru. Bu kötülük listesini uzatmak mümkün. Buna rağmen nelerle uğraşılıyor? Bir koca hafta Merkrez Bankası tartışmalarıyla geçti. Merkez Bankasının icraatları, artıları eksileri konuşulsa gam değil. Konuşulan yine baş örtüsü. Bu ülkeyi yönetmek için seçilmiş hükümet, adı geçen bankada başkanlık koltuğu boşalınca oraya birini tayin etmeyi düşündü. Bundan daha normal ne olabilir? Fakat hayır. O kimsenin eşinin başı örtülüymüş. Peki, aynı kimsenin -bu sayın bürokratı tenzih ederiz- eşi manken olsaydı yine aynı patırtı kopacak mıydı? Mümkün mü? Hemen bir magazin mevzuu bulunurdu. Herhalde hükümet bir değerli bürokratı harcamamak ve lüzumsuz bir gerginliği önlemek için fikir değiştirdi. Merkeze başkası gelecek. Yoksa bu yersiz, anlamsız konuşmalar devam edecekti. Neler söylenip yazılmadı? Halbuki yazılacak, konuşulacak neler var. Çürüme her gün artmakta iken bu hal at gözlüklü medyayla at gözlüklü sözde aydınları üstü başı açık bir podyum yürüyeni kadar alakadar etmiyor. Etmesin bakalım. İnsanlar farkında olsa da olmasa da gerçekler hükmünü icra eder. Görülmesi gerekeni yok sayanlar da aynı gemide. Herkes gemide. Enflasyon düştü. Paradan sıfır atıldı. İstikrar kuruldu. Ama bir şey var ki çok acı, ahlak kayıpta. O yükselmiyor. Ahlak düşmekte. Demek ki vicdanlar su alıyor. Sultan'üş şuara/Şairler Sultanı merhum Necip Fazıl, bu kötülüklerin yüzde biri varken "Çatla Sodom Gomore/Patla Bizans ve Roma!" demişti. Şimdi yaşasaydı kim bilir ne derdi? Peki bu sosyal vahamet karşısında bugünün şairleri ne diyor? Herkes gibi onlar da suskun.Tezada bakınız, şairler susmakta, mali müşavirler bağırıyor. Kim... "Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak" diyecek? Korkarız ki hiç kimse.