Burası neresi, bu hangi İstanbul? Rio mu, Münih mi? Sodom mu, Gomore mi? Bu gençlik, Lût kavmi kalıntısı mı? Burası neresi, bu hangi Türkiye, hangi İstanbul? Bu bir müzik festivali mi, Alman faşingi mi, Rio karnavalı mı? Beş yıldır bir İstanbul havaalanı serbest, sereserpe, başıboş, havai ve haylaz... Küresel markalar, müzik markalarına sponsor olmaktalar. Bir gençliğin önce paralarını çaldılar, sonra kalbini, aklını çelip inancını yok ettiler. "Hezar-fen" elinden bin hüner gelen marifet sahibi insan demek. Havacılık öncümüzün elbette kemikleri sızlamakta. Karnavalda, faşingte nice kız kimden hamile kaldığını bilmeden çocuk peydahlamakta. Alkol su gibi akmakta, uyuşturucu rüzgârla yarışmakta. Şimdi bunlar aynen bizde de yaşanıyor. Beş yıldır aynı rezalet tekrarlanmakta. Prezervatifleri birkaç çöpçü toplamakta zorlanmış olmalı. Polis, çok sayıda üniversiteliyi uyuşturucuyla, uyuşturucu kullanma aletleriyle yakalamış. Önleyici tedbirlere rağmen alana bunlar ve kim bilir daha neler sokulmuş. İstanbul faşingi diyemiyoruz, çünkü aziz İstanbul ismiyle o kerih kelimeyi yan yana getirmeye gönlümüz elvermiyor. Bir Pazar günü İstanbul'un bir yanında bunlar yaşanırken, aynı sıralarda bir genç kız doğum gününde alkol duvarını aştığı için anadan üryan soyunarak boğazın sularına atlamış. TV'lerin paparazzi programları ortada, gazetelerin dergilerin fotoğrafları tiksindirecek raddelere geldi.... Bu gidiş nereye? Bu uçuruma giden yolculuğa kim, nasıl, hangi cesaretle dur diyecek, diyebilecek? "Hangi cesaretle" çünkü meydana çıkana ânında saldıracaklar, ânında gerici, yobaz, laiklik düşmanı diyecekler. İşte bu hücumlara, tacizlere, hayasızca taarruzlara rağmen bir kahraman çıkamayacak mı? Bu ülkenin gençliği uluslararası oyunlarla soysuzlaştırılmakta. Bizim gençliğimiz, Irak gençliğinden beter tehlikeye maruz. Buna "dur!" diyecek kimse yok mu? Bir avuç azınlık, bu topraklardan kopmuş, bu milletle alakası kalmamış olan bir avuç az fakat şirret zümre, bu milletin köklerine kezzap dökmekte. Neden? Bir hanımın başındaki örtüyü görenler, kafayı onu oradan çıkartmaya takmış olanlar, fikri sabit sahipleri, neden bir başı açmak kadar bir uyluğu örtmeye uğraşmazlar, neden namusu tarümar edilen üniversiteli kızın donunu yukarı çekmeye çalışmazlar? Mesele... İffetle... Şehvetin kavgası. Peki İstanbul buna layık mı? Türkiye'ye yazık değil mi? 26 Ağustoslar, 30 Ağustoslar bunun için mi destan destan yazıldı? Ey kalem sahibi, sen bunu kime soruyorsun? Malazgirt'e, İstanbul'un Fethine, Çanakkale'ye, 30 Ağustos'a "destan" diyen kim? Onlara yıllar evvel "işgal" diyenler çıkabildi. "Malazgirt işgaldir" diyenlerin ektiği tohumlar işte böylesi zehirli zakkumlara dönüştü. Mübarek şehit kanı, bekâret kanıyla kirleniyor. Bu topraklarda her gün... Biraz daha fazla.... "Onlar ki bakarlar fakat görmezler".