Bu hoyratlık bizi çok vurdu

A -
A +

DC Stadyumunun VIP locasına girdiğimde onlar, daha evvel gelmişlerdi. İyi seyirler dedikten sonra, boş kalmış olan ön sıraya geçtim. İki büyük takımın maçı vardı. O iki gazeteciyi Washington'a bir kamu seyahat kurumu getirmişti. Biri arandığından yurt dışına çıkmış, New York'taydı. Diğeri ünlü bir yayın yönetmeniydi. Yerinden yeni ayrılmıştı. İlki ile hiç görüşmemiz olmamıştı. Ama diğeriyle tanışıyorduk. En az bir buçuk saat, bir buçuk metre mesafede ortak alanı paylaştık. Hep aralarına konuştular. Ne hoş geldin dedi, ne geçmiş olsun ve ne de nasılsın. Biz herhalde üzerimize düşeni yapmıştık. Halbuki, o bir gazeteyi uzun yıllar yönetmiş, aynı zamanda sütunu olan bir kalemdi. Sık sık tahammül ve hoşgörüye atıfta bulunan bir isimdi. O hadiseyi unutamadık.... Geçen hafta bir grup medya mensubu Silivri'ye gittiğimizde bir başka gazeteci, kazamız orada mevzu olunca geçmiş olsun, o cenahtan gazetelere bakmadığım için haberim olmadı, dedi. Bu arkadaşımıza televizyonlar günlerce yayın yaptı, demedim. Şunu dedim. Birlikte oturalım size bir hatıramı anlatacağım. Otobüse yeniden bindiğimizde yan yanaydık: -TV'de program yapıyordum, dedim. Bir defasında gündemde edebiyat vardı. Bunun üzerine edebiyata dair bir program yapmaya karar verdim. Ataol Behramoğlu ve Ahmet Kabaklı'yı davet ettim. Hoca, ben, o komünistle aynı masa etrafına oturmam, dedi. Israrım üzerine kabul etti. Stüdyoda buluştuklarında ancak parmak uçlarıyla tokalaştılar. Program başladı. Sorular sordum. Anlattılar, konuştular. Bir de baktılar ki aynı şeyleri söylüyorlar. O birbirlerine kerhen el uzatan insanlar, programdan sonra en kısa zamanda buluşalım, diye kucaklaşarak ayrıldılar. Yol arkadaşıma, kafile bir araya gelince gülüşün dikkatimi çekti, içimden ne güzel gülüyor, dedim. Çünkü Peygamberimiz Muhammed aleyhisselam, mümin güler yüzlü, münafık çatık kaşlı olur buyuruyor, ben sizin hakkınızda böyle düşünürken siz, o cenah diyorsunuz dedim. Bu gök kubbe altında, bu topraklarda yaşayıp aynı dili konuşan insanlar, Akdeniz'le Atlas Okyanusu'nun suları gibi. Bu iki deniz, Cebel-i Tarık bölgesinde buluşup birbirine karışmıyor, dedim. Pazartesi günkü makalemin başlığı, onlar hain mi kahraman mı? Bana göre sistemin mağdurları. Niçin o cenah? Bu tavır, bu ülkede 70'lerde beş bin genci toprağa verdi, sonrasında on binler gitti. Ben İslamcılık üzerine tez yaptım dedi. Ben Müslümanım ama İslamcı değilim dedim. Biliyorum dedi, o cenahı okumuyorum ama seni çok iyi tanıyorum. Üstelemek istemedim. Bir basın mensubunun, hele bir kanala siyaset danışmanlığı yapan bir imzanın bütün medyayı takip etmesi gerekmez mi? Bu diğer cenah'laştırma. Bu üzüntü paylaşmama. Bu ötekileştirme. Bu hoyratlık bize çok şey kaybettirdi. Hoyratlık bize yakışmamalı. Dostluklar, hoyratlıkları yenerse biz, galip geliriz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.