Sultan Mehmed Reşad'ın kızı Emine Mukbile Sultan'ı huzurevinde ziyaret ettiğimizde sarayda telefonda muhataba ilk hitabın ne olduğunu sormuştuk. Sultan Hanım, o nefis Türkçe'siyle "bugünkü gibi 'alo' diyorduk" demişti. Telefon, ilk zamanlar iki parçalıydı, ahize ayrı, kulaklık ayrı. 60'larda, 70'lerde bile bir statü sembolüydü. Daha evvelki dönemlerde askere giden Mehmetçiklerin kol saati pozu vermeleri gibi o senelerde bile masa telefonuyla poz vermek önemli bir hatıraydı. Bunlar, standart telefonlardı. Siyah, okkalı bir masa süsü. Üstlerinde de kadife gibi bir örtü olurdu. Artık ahize ve kulaklık birleşmişti. Bu cihazların iş yerlerinde olanlarının yanında bir de kumbara vardı. Kumbaralar önce 25 kuruşla çalışıyordu, sonra 1 lira ile çalıştılar, derken 2.5 lira oldu ve kayboldu. Çünkü telefon çoğalmıştı. Hem telefon çoğaldı hem de renkler. Artık telefona sahip olmak için çeyrek asra yakın beklenmiyordu. Müracaatın haftasında adresinize bağlanmaya başlandı. Onlar orta halli evlerin lüksüydü. Daha her evin önünde bir otomobil yoktu, hayal de edilemezdi. Şimdilik hayallerin ilki gerçekleşmişti.. Sabit telefonlara ilk rakip telsizler oldu. Telsizler ömürlü olamadı. Çağrı cihazı gelmişti. O da kısa bir hayat sürdü. Cep telefonu denen âfetse henüz ortalıkta yoktu... Sizlere bu küçük şımarık aleti anlatacak değiliz. Hayatımıza girişini birlikte yaşadık. Önceleri yere göğe konmuyor, çağdaşlığı, faydaları, lüzumu hemen her gün ve hemen herkes tarafından anlatılıyordu. Ama işte gerçekler. Cep telefonu, erken bunamaya yol açıyormuş! Bir İsveç üniversitesi araştırmış. Bazı proteinler, beyne zamansız giderek bunamaya sebebiyet vermekteymiş. Bunlar, aşırı konuşma yapanlarda görülmekte. Haber, Türkiye'deki bazı aboneler için tatsız olmalı.. Cep telefonu denen âlet, bizde görgüsüzlük unsuru haline geldi. Bazı vatandaşlar, randevulu toplantılarda, aile ziyaretlerinde, resmi mülakatlarda, otobüste, uçakta, yatta, yatakta, camide, cenazede, kabristanda, yolda, geçişlerde ve daha nerelerde ve nerelerde hiç durmadan konuşuyorlar. Konuşmaların bazısı gevezelik. Bazısı az sonra kıyamet kopacak telaşıyla iş peşinde. Bazı genç kız ve delikanlılarsa baba kesesi aşındırma peşinde. Telefona hastalık derecesindeki bu düşkünlük bunama da yapar kanser de. Aşırı olan her şey zararlı. O telefonlardan elde edilen para birkaç sermaye grubuna akmakta. Yedek parçası, sık model değiştirmesi, aksesuarlarıyla tereyağından kıl çekercesine paralar, keselerden çekilmekte. Zorlukla temin ettiğimiz döviz, dış ülkelere kaçıyor. Peki cep telefonu zararlı mı? Yerinde ve makul şekilde kullanılınca faydalı. Bütün mesele bu ölçüyü tutturmakta. Ölçülü davrananın sıhhati de kesesi de ziyan görmez. Diğerlerine şifa dilemekten başka çare yok. Bu hastalığa yakalanmış olanlar, ne kendilerini düşünüyorlar, ne ailelerini, ne ülkelerini. Bir gün bu âfet, hayatımızdan çıkarsa onlar ne yaparlar acaba? Bundan daha hayati soruysa şu: Bunama haberi tesirli olur mu? Çok zor. Bazıları bunamaya razı olur fakat az konuşmaya razı olmaz. Zaten bu hal bizatihi hastalık.