Bunlar sosyal çürümenin parçaları

A -
A +

Rektör ve genel sekreter yardımcısı yolsuzluk iddiasıyla tutuklandılar. YÖK yargıyı hafife alarak rektörlerle gövde gösterisi yaptı. Bu yanlıştı. En azından teorik olarak rektör de olsa bir insan suç işleyebilir. Adliye şüpheyi yerinde görüp dava açmışsa sonuç beklenmeliydi. Fakat o safhada da başka yanlış geliyor. Zanlı ya suçsuz çıkarsa? Onun için yargı zanlının mağduriyetini de düşünmek zorunda. 4 ayda açılmayan bir dava ile adalet daha baştan geçikmiş oluyor. Savcı gecikmenin farkında olsa bile davayı yetiştiremediğinden dertli. Sebep adliyenin yükünün fazlalığı ve bürokrasi çarkının hantallığı. Sonuçta dâvâ açılmıştır. Ama içerdeki bir kişinin intiharından sonra. Bir öğretim üyesi öldürüldü. Değil bir doktor profesör bir kedi bile nasıl öldürülür? Bir doktor hele bir hoca kolay mı yetişiyor? Bir kişi göz altına alındıysa da öldüren ve öldürme sebebi henüz meçhul. Akla şunlar geliyor. Alınan parayla verilen hizmet birbirini karşılamadığı için bir hasta yakını bu çılgınlığı işlemiş olabilir. Veya bir hasta yakını gördüğü muameleyi hazmedemediği için bu cinayet işlendi. Çok esef edilecek bir hadise. Bununla beraber bazı doktorların hasta ve hasta yakınlarına çok kötü davrandıkları da herkesçe bilinen bir gerçek. Hastanın şifa bulmasının yüzde 50 sebebi hekimin şefkatidir. Hakikaten müşfik hekimler, hastane personeli var. Ancak hastayı para kazanılan bir eşya sayanlar da var. Böyle doktorlar, sabahları devlet veya eğitim hastanelerinde başka kişiliktedir, öğleden sonra özel hastanede başka kişilikte, akşam kendi muayenehanesinde başka. Milli Takımımız İsviçre'de İsviçre milli takımıyla maç yaptı ve kaybetti. Hepimiz üzüldük. İmparator lakaplı bir teknik direktörün takımı bu kadar kötü oynamamalıydı. Kazanmalıydık. Almanya'da maç yapmamız İstanbul'dan farksız olacaktır. Fakat kazanmak bizim hakkımız olduğu kadar İsviçre'nin de hakkı. O halde rövanş için gelen misafir futbolcuları gümrükte saatlerce bekletmeyi, otobüslerini yumurta yağmuruna tutmayı, otele girişlerinde yumurta atmayı hangi mazeretle izah edersiniz? Aynısı İsviçre'de bize yapılsaydı razı olur muyduk? İşte size dört çürüme misali. Üniversite dünyasından, adalet dünyasından, sağlık dünyasından ve spor dünyasından. Rektörümüz ceza evinde. Savcımız vicdan azabında. Profesörümüz kabirde. Seyircimiz aklını yitirmişlere mahsus taşkınlık içinde. Bunlar sosyal çürümenin en açık, net, tartışmasız, canlı örnekleri. Çare bulunmadığı takdirde devamı da gelecek. Okutmuş akademisyen yapmışız, rektör yapmışız, savcı yapmışız, teknik direktörlük için her imkânı vermişiz. Fakat!!! Vaziyet ortada. En üst tabakada en üst miktarda suiistimalden söz ediliyor, geç gelen adalet intihara yol açıyor, hasta bizzat doktordan yaka silkiyor, doktor başındaki onlarca hastadan bunalıma giriyor, bir profesör insafsızca katlediliyor, misafir gümrükte bekletilerek hakkı yeniyor. Bunlar gündemde olduğu için haberdarız.. Medya dünyası, sinema dünyası, eğitim dünyası, imalat dünyası, politika dünyası daha farklı değil. Ondan sonra da bu memlekette cumhuriyet başsavcılığı yapmış adam, gidin dininizi internetten öğrenin diyor. Bu zihniyet, bu mantık, bu ideolojik cehalet bu memlekette var oldukça, İslamiyet'in zaruretine inanılmadıkça İslam ahlakının çare olduğu kabul edilmedikçe daha çok suiistimaller, intiharlar, sonunda pardon denilen mahkumiyetler, azarlanan hastalar, öldürülen doktorlar, milletini mahcup eden seyirciler, dağılan yuvalar olur. Ne var ki saf, temiz Müslümanlıkla millet arasındaki engel de "İslamcılar". Onlar da çürümenin diğer parçası. Yüce Allah, bu millete acısın.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.