Abdullah Öcalan’ın PKK’ya yaptığı örgütü fesih ve silah bırakmaya dair çağrının, bizim bakış ve telakkimizle tercüme, tahlil ve yorumu şudur:
Çağrı metni, 27 Şubat 2025 günü öğleden evvel İmralı adasına giden 7 kişilik DEM Parti hey’etine örgüt kurucusu tarafından teslim edildi. Onlar da bunu, aynı günün ikindisinde Taksim’deki bir otelde TV canlı yayınları üzerinden herkesle paylaştılar. Metnin Kürtçesini Ahmet Türk, Türkçesini Pervin Buldan okudu…
Öcalan’ın dediğinin anlamı şudur:
Cumhuriyetin kuruluşunda takip edilen tek tipçi anlayışla Kürt kimliği tanınmadı, biz de elimize silah aldık. Bizim silahlı mücadeleye başladığımız dönemde reel sosyalizm, Rusya’da iktidardı. Ağır şekilde sosyalizmin tesirinde kaldık. '90’ların başında SSCB dağılırken, Türkiye’de de kimlikler tanınmaya başladı. Bu gelişmeye rağmen PKK şiddete devam ederek yanlış yaptı. Hâlbuki Türkler ve Kürtler, bin yılı aşkın bir zamandır birlik içindedirler, gönüllü olarak kaynaşmışlardır.
Bizi, birbirimize; emperyalist devlerle savaş ve şiddet asrı olan 20. Yüzyılın şartları düşürdü. Silahlı mücadele dönemi çoktan kapanmıştır. Diğer yandan müstakil Kürt devleti kurma, federasyon, idarî özerklik, kültürcü ısrarlar gibi milliyetçi istekler, gerçeklerden kopmadır.
Suriye, Irak, İran, Avrupa uzantıları dâhil PKK silah bırakmalı, benzer akıbetleri yaşamış diğer örgütler gibi kongresini toplayıp kendini feshetmelidir. Bundan böyle her istek hukuk ve demokrasi çerçevesinde ele alınmalıdır…
Emperyalist saptırma ve örgüt içi çıkarcılıkla bu çağrının muhatabına dair zihinler bulandırılmak istenebilir. Çok açık ve çok net şekilde bellidir ki çağrı T.C. Devletine, devletin kurum veya kurumlarına yahut beynelmilel teşkilatlara değil sadece ve sadece bütün kolları ve mensuplarıyla PKK’ya yapılmıştır.
Neden ele silah alıp dağa çıkıldığına dair dile gelen ifade ve denize düşen yılana sarılır dercesine uygulamadaki sosyalist yapının tesirinde kalmaya ait cümleler âdeta bir özür mahiyetindedir. Ön plana örgütü feshetme talimatı çıkmıştır. Fesih veya lağvedilmeden sonra zaten silah taşınamaz.
Öcalan, çağrı metninde, DEM hey’eti de basın toplantısında Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Sn. Bahçeli’ye gözden kaçmayacak şekilde şükran hissiyle dolu saygılı bir dil kullandı.
Çağrı metniyle yüksek alâka çeken; basın toplantısındaki konuşmalarda da kezâ açıktan veya dolaylı olarak ülkeyi daha zenginleştirme, birlik ve kardeşlik fikri işlendiği…
Öcalan, çağrısını, bin yıllık mâzi müşterekliğimizle desteklemeyi esas aldığı gibi şiddet ve kaba kuvvet yerine demokrasiye riayetin gerekliliğine bilhassa işaret etmektedir.
Bundan dolayıdır ki bu süreci 22 Ekim 2024’teki cesur çıkışıyla başlatan Sn. Devlet Bahçeli, metni “bütünüyle değerli” bulduğunu beyan etti. Hatta Kandil açıklamasını bile bu çerçeveye dahil etti. Oysa biz, Kandil’in dediklerini daha farklı okuyabiliyoruz. Aşağıda temas edeceğimiz o hususların Devlet Beyin nazarından kaçması mümkün değildir. Örgütü emperyalist dünyanın rehineliğinden kurtarma maksadıyla kızılcık şerbeti içiyor.
Bundan böyle DEM Parti’nin sırtından dağ kalkmış, önüne Türkiye Partisi olma fırsatı çıkmıştır. DEM, vebal ve mes’uliyetle hareket ederse artık TBMM’de bir Kandil uzantısı olarak görülmez. Böyle bir iyileşmeden kendisi gibi bütün Türkiye istifade edecektir. Abdullah Öcalan, metinde sarahaten görüldüğü gibi çağrısını “bütün gruplara” yapmıştır. Yâni, kendilerinin Kürt İşçi Partisi dedikleri bölücü örgütün ana ve tâli kollarıyla bütün unsurları bu fesih ve lağvetme ve silah bırakmanın muhatabıdır. DEM’in bu fırsatı değerlendirmek için çok istekli olduğunu müşahede ediyoruz. Fakat, örgütün Suriye, Irak, İran ve Avrupa kollarından biri veya birkaçı isyana devam etmeye kalkışabilirler. Zira örgüt, SSCB, yahut reel sosyalizmden sonra bu defa da kara kapitalim, Siyonist ve Şia boyunduruğuna girmiştir. Nitekim Suriye’nin kuzeyinde Amerikan taşeron örgütü olarak faaliyet gösterip garnizon devlet olma emelindeki YPG’nin elebaşı Mazlum Abdi’den çağrıya uymama yolunda aykırı ses geldi.
PKK bütün varlığıyla mesela haziran sonuna kadar “parti kongresi”ni yapıp kendini feshetmez, silahlı yapısını dağıtmaz, T.C. Devleti’nin talimatlarına uymaz ve çağrıyı “Öcalan felsefe yapmış”, “Dâvâyı Devlete satmış” gibi sözlerle aşağılayıp reddederse TSK devreye girer ve o zaman da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ramazanın ilk iftarında şehîd ve gazi yakınlarına Külliye’de yaptığı konuşmadaki netice tecellî ederek “taş üstünde taş, omuz üstünde baş kalmaz.”
Türkiye ve Suriye ilk elden YPG işgaline son verip örgütü Suriye’de çökertir. O zaman adı geçen elebaşı, umduğu dağlara kar yağdığını görür veya onu bile göremez. Dolayısıyla ya PYD kendini fesheder veya imha olur.
PKK’nın Irak kolu, başına buyruk hareket etmeye kalkışırsa Ankara-Erbil-Bağdat dayanışmasıyla örgüt, Irak’ta da çökertilir.
İsrail ve İran destekli Kandil ile Avrupa’daki emperyalist güdümlü PKK varlığının teröre devam etmesi beklenebilir.
Kandil’in “çağrı muhtevasını bütünüyle kabul ediyoruz” açıklamasını reddetmemeli fakat ihtiyatla karşılamalı. Samimi bir söz olabileceği gibi taktik de olabilir. Sesi çok çıkmasa da örgütün PJAK adında bir İran kolu var. Tahran’ın sevk ve idaresiyle örgütün Kandil’den kopan yanı bu örgütle birleşebilir. YPG’yi İsrail, Kandil kopuntusunu İsrail ve İran, Avrupa’daki sermayeyi Batılı başkentler yönetir.
Böylesi seyirler diğer dünya örgütlerinde de görülmüştür. Ana gövde barıştan yana tavır alınca o gövdeden kopmalar olmaktadır. Devlet, elbette bunun farkında ve takibinde. Küçülmüş, zayıflamış PKK bakiyesi, örgüt ve örgütler, bir süre devam etse de kalıcı olamazlar. Bugünden yarına olmasa da tükenmeye mahkûmdurlar.
Şimdiden sonra Tek Parti Zihniyeti ve Cunta bulaşıklarından arınmış yerli, millî, sivil ve demokrat ve herkesin kendini bulduğu bir anayasa yapmak kolay olacaktır.
Artık yolumuzdaki en sıkıntılı problem İsrail’dir. Ankara, Sn. Hakan Fidan’ın ağzıyla Tahran’a söylenmesi gerekeni dedi:
-Pencerene taş atılmasını istemiyorsan, başkasının penceresine taş atma!
Sn. Erdoğan ve Sn. Bahçeli, tarihe mal olan bir büyük hizmete imza attılar. Öcalan da yanlıştan amasız, fakatsız samimî bir dönüş yaptı…
Kandil’in sözlerindeki satır araları ve dil altında bakla olan açıklamasına gelince:
Kandil, “ateşkes” lafı ediyor. Ateşkes, iki devlet ve onların muharip güçleri arasında olur. Örgüt, T.C.’nin muhatabı değildir. Devlet, 22 Ekim 2024’ten bu yana müzakere diye bir kelimeyi hiç telaffuz etmedi, “teslim ol!” dedi.
Kandil, “ateşkes” vehminden başka, İmralı sakininin bizatihi sürecin başına geçmesini teklif ediyor. Bu sözler, sureti haktan görünen küçük kurnazlıklar, İmralı Çağrısı’nı dolaylı rettir. Öcalan, mahkeme kararıyla mahkûmdur. Yalnızca Devlet Başkanı’nın affıyla serbest kalabilir. Ancak bunu hiç kimsenin aklından geçirdiğini sanmıyoruz. Çok tehlikeli bir kargaşaya sebep olur. Ama zaman içinde bazı kabulü mümkün değişiklikler olabilir…
Rahim Er'in önceki yazıları...