Ne hazin bir manzaradır ya Rabbi? Mevlid sesleriyle ağıt çığlıkları birbirine karışmakta. Kâinatın Efendisi'nin mevlidini, doğum gününü idrak etmekteyiz. Onun doğum günü sevincini 7 kıt'a 4 iklimdeki 1.5 milyar Müslüman, bütün kalbiyle idrak etmekte. Sevinç, hem İstanbul'da yaşanıyor hem Taşkent'te hem Urumçi'de hem Jakarta'da hem Kahire'de hem Medine'de hem Süleymaniye'de. Sevinci, O'nun sevincini, son Resulün, insanlığın kurtarıcısının dünyayı teşrif buyurmalarının, karanlığı aydınlığa çevirmelerinin saadetini hem Türk yaşıyor, hem Endonezyalı, hem Malezyalı, hem Arap, hem Afrikalı, hem Kürt yaşıyor. O'nun asırlar asrı beklenen müjdesini alma bahtiyarlığını hem beyaz ırk yaşıyor, hem kara ırk. Onun, fahri kâinatın, evrenin övünme vesilesinin tükenmiş dünyayı ayağa kaldırma coşkunluğunu, kurtarıcı vahyi alma haberini hem Türkçe konuşan yaşıyor hem Arapça konuşan yaşıyor hem Kürtçe konuşan yaşıyor hem Uzak Asya dilleri yaşıyor hem Arnavut hem Boşnak yaşıyor. O, iklimler üstü, ırklar üstü, renkler üstü, diller üstü. İşte bunlar. Bu uçsuz-bucaksız coğrafyanın türlü renk, dil ve ırktaki mensupları, Türkler, Araplar, Kürtler, Zenciler, Endonezyalılar, Boşnaklar ve ötekiler .Hepsi. Bunlar, aslında aynı ismi taşıyorlar, aynı değerlere inanıyorlar. Hepsi Hazreti Peygamberin ümmeti, müşterek adları bu. Hepsi aynı Allah'a, aynı Peygambere, aynı âmentüye îmân etmekteler. Bütün bunlar, bu kavimler, bu renk ve dillerdeki insanlar, 1000 yıl boyunca mübarek Türk milletinin önderliğinde İslam'ın yüce sancağını dalgalandırdılar. Şimdi ise ne hazindir ki mevlid sesiyle ağıt çığlıkları birbirine karışmakta. Kardeş kardeşi vuruyor. Kürt Türk'ü, Kürt Arab'ı, Türk Kürt'ü vuruyor. Halbuki bunlar, aynı gecede, aynı zamanda, farklı mekânlarda aynı sevinci yaşadılar. Herkes, Arnavut da Boşnak da Türk de Çerkez de Kürt de Pakistanlı da Uzak Asyalı da Arap da Zenci de.Tiran, Bosna Sarayı, Gümilcine, Bahçesaray, İstanbul, Bursa, Ankara, Harput, Nahcıvan, Buhara, Kazan, İslamâbâd, Serhend, Ürgenç, Jakarta, Mekke, Medine, Kudüs, Şam, Cezayir, Endülüs, Hartum hep aynı sevinci yaşadılar. Telefonlar, aynı duyguları nakletti. Sevinç birdi, gözyaşı tekti. Niyetler aynıydı. Dualar müşterekti. Açılan eller, yalvaran diller, ümmeti Muhammed'in kurtuluş, selamet, dirlik ve düzeni için yüce Allah'a, Allahü teâlâya dua ediyordu. Öyleyse nasıl olur da bu dinin sancağını 1000 yıl dalgalandıran bir milletin, subayına askerine kurşun sıkılır? Onların canına kast edilir? Bunu yapanlar bizden değildir. Bu gerçeği, işte o doğum sevincini yaşadığımız Sevgili Peygamberimiz -sallallahü teâlâ aleyhi ve selem- haber veriyorlar. Bu bozguncuları, bölücüleri fitne çıkartanları bizzat Allah'ın Resulü reddetmekte. Bu oyun yeni değil. Bu ümmeti, İslamiyet'i, Resulullah'ın aziz ismini yeryüzünden silmek Türk Ordusunu, onu bağrından çıkartan Türk milletini yok etmekle mümkündür. Onun için aynı düşman güçler, dün içimizden bazı ahmakların eline silah vererek onları dağlara saldılar, bizi arkadan vurdurdular. Bugün aynı oyun, Kürtler üzerinden oynanıyor. Oysa gören göz gerek. Dün eline silah alıp Osmanlı Türk devletine isyan edenler, ne Arnavut, ne Arap, ne diğerleri tam müstakil. Kaç tanesi kukla değil? Kürt'le Türk, Türk'le Arap, Arap'la Kürt, Türk'le Boşnak, ne varsa, kim mevcutsa hepsi eşit kardeşler. Kardeş kardeşi öldürür mü? Bu haram değil mi? Bunu yapmak caiz mi? Bu hakîkati Kürtlere anlatmalıyız. Ümmetçilik hayal olabilir. Ümmet şuurundan haberdar olarak bundan faydalanmaksa realist davranıştır. Ortak yan, ortak yön yalnızca budur. Bizi birleştiren, buluşturan, kavuşturan tek unsur aynı Peygamber muhabbetinde kucaklaşmaktır. Her şey bitmeden. Bu muhabbeti, bu şuuru reddeden Kürtçülerin Marksizme dayalı dinsiz anlayışı milyonlarca Kürt kardeşimize nüfuz etmeden uyanmalı ve iş işten tamamen geçmeden bu kurtarıcı ipe sarılmalıyız. Mevlid sesiyle ağıt çığlığının birbirine karışması çelişkidir. Bu zıtlığı görmeliyiz. Türk de görsün Kürt de görsün. Ortak kıymet hazreti peygamberdir, Sevgili Peygamberimizdir, onun sevgisidir, buyurduklarıdır, sallallahü aleyhi ve sellem...