1960'tan sonra gelen cumhurbaşkanları ya darbeyle yerlerine oturdular veya askerin işaretiyle şekli bir seçimle Çankaya'ya gönderildiler. Onlar için kalabalık meydanlara çıkıp "kimdir?" diye sorulsa bilen sayısının çok az olduğu görülecektir.
Cemal Gürsel, 27 Mayıs 1960 darbesinin başına oturtulmuş bir isimdir. Bugün kimse hatırlamaz. Hiç bir hayırlı izi-eseri yoktur. Cevdet Sunay, Cemal Gürsel'den sonra iş başına getirilmiş ılımlı bir subaydır. And içmek için sandalyesine oturduğunda Besmele okuması mikrofona aksedince devrin matbuatı tarafından linç edildi. Sesi soluğu çıkmadan devrini kapadı. Fahri Korutürk de Gürsel ve Sunay gibi askerdir. Korutürk 25 kişinin öldüğü terör günlerinde varla-yok arsında yaşadı. Sadece dini bayramlarda güya kutlama adı altında eline tutuşturulmuş kâğıtlarla şeriat diyerek, teokratik nizam diyerek rencide edici konuşmalar yapıp gitti. Kenan Evren, solcuların öfkesiyle gündemde kaldı. Tanınan biri. Süleyman Demirel, Turgut Özal'ı takiben Çankaya'ya çıktı. Ancak 1971 ve 1980'de iki kere darbe yemiş Demirel, 28 Şubat Post Modern darbesinin destekleyicisi oldu. Ahmet Necdet Sezer, kırmızı ışıkta durması, markette sıraya girmesi, hiç gülmemesi başbakan Ecevit'in kafasına anayasa kitabını fırlatarak ekonomik krize sebebiyet vermesi ve mânevi değerlere mesafeli olmasıyla hatırlanır.
1960-2000 arası 40 yıllık dönemde imzasını layıkıyla atmış, milletle bütünleşmiş, gelecek nesillerin ve bugünlerin ufkunu açmış bir imza vardır, Turgut Özal. Halk, cenazesinde yükselttiği pankartta "sivil, dindar ve demokrat Cumhurbaşkanı!" diyerek tarifi tam yaptı.
Saydığımız isimlerden ikisi Süleyman Demirel ve Turgut Özal, dışındakilerden A. Necdet Sezer, emekli hakim diğerleri askerdir. Bunlar, Çankaya'da bir varlık gösteremediler. Özal, Çankaya'ya çıktığına pişman oldu. Ömrü vefa etse ayrılıp parti kuracaktı. Demirel'i zaten anlattık. Demirel ve Özal, Başbakanlıklarındaki icraatlarıyla hatırlanırlar.
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de Turgut Özal ve Süleyman Demirel gibi Çankaya'ya Başbakanlıktan sonra geldi. İlk faal Cumhurbaşkanıdır. Yerinin hakkını verdi. Hükümetle hiçbir sürtüşmeye düşmeden süresini tamamladı.
Recep Tayyip Erdoğan, Başbakanlıktan Cumhurbaşkanlığına yükselen 4. isimdir. Esas itibariyle Başkanlık Sistemi taraftarıdır. "Bir şeyin tamamı ele geçmezse tamamı da terk edilmez!" hikmeti gereği tam başkanlık ele geçinceye kadar mevcut anayasanın verdiği yetkileri "sonuna kadar kullanarak" fiilen yarı başkanlık sistemini çalıştıracağı görülmekte. İki ayda bir Bakanlar kuruluna başkanlık yapacağı söyleniyor. Belki daha sık da olabilir. İlki de 19 Ocak 2015 Pazartesi günü.
Sn. Tayyip Erdoğan liderdir. AK Parti hareketinin bir lideri ve o lider tarafından takdir edilmiş bir Başbakanı var. Turgut Özal, Çankaya'yla sınırlanmıştı. O gün Özal'ın bu kadar sadık ve zengin kadroları yoktu. Erdoğan için makama mahkûmiyet diye bir tehlike uzaktan yakından mevzubahis değil.
Sn. Cumhurbaşkanı, icra hey'etine başkanlık yaparken bakanlardan en alttaki bürokratlara kadar "buradayım!" mesajını vermek istemektedir. Bu bir üst göz denetlemesi ve tecrübe paylaşımıdır. Anayasanın verdiği yetkileri kullanmaktadır. Sn. Başbakan Ahmet Davutoğlu'yla da iki gönüldaş olarak gayet ahenk içinde çalışmaya devam etmektedirler. Buna hizmet tesanüdü diyebiliriz.
Etliye-sütlüye karışmaz veya nabza göre şerbet veren cumhurbaşkanı tipi eski Türkiye'nin darbelerle lekeli hantal devlete devrinde kalmıştır. Büyük Türkiye, Cevval Devletle mümkündür. Bu da cevval ve yorulmaz kadroların çalışmasıyla olacaktır.