Dallas dizilerinden lise cinayetlerine

A -
A +

Bu ülkeyi yönetenler, söz sahibi olanlar, kuvvet paylaşanlar, sivil, asker, kanaat önderi dünküler bugünküler, gelin itiraf edelim, biz bir büyük yanlışlık yaptık. Laiklik-anti laiklik, gericilik-ilericilik, çağdaşlık, uygarlık özgürlük, AB, NATO, şu bu derken zeminin ayaklarımızın altından kaydığını fark edemedik. Yukarıda üst yapıya dair kavga, gürültü münakaşa olurken. Yukarıda gündem farklı iken. Halkın gündemi daha farklı oldu. Gençliğin gündemi ondan da farklı oldu. Bunun adı herkesin bir havadan çalmasıydı. Herkesin bir havadan çaldığı yerde curcuna vardır. Biz, afaki şeylerle meşgulken elin adamı kendi tayin ettiği gündemle kendi gençliğimizi perişan etti. En baştan alalım, siyah-beyaz televizyon büyük bir hevesle hayatımıza girmişti. Fakat kimse demedi ki "bu dükkânda ne satacağız, kimin malını satacağız?" diğer taraftan okullarda hâlâ "yerli malı Türk'ün malı her Türk onu kullanmalı" nakaratları tekrarlanıyor, incir, fındık, kuru üzümle avunuyorduk. Oysa tv adlı tüketim canavarı cemiyete girer girmez çok şeyi alıp götürmeye başladı. Sokakları akşam alacasında ilk tenhalaştıran dizi film Dallas olmuştu. Bir entrikaydı, kimin kimle düşüp kalktığı meçhuldü. Bir yabancı hayat, olanca çirkinliği ile cemiyetin üzerine boca ediliyordu. Sosyal hayat, halı saha maçı yapıyor, kitle hiç farkında olmadan bir şeylere alışıyordu. Dallas'ı sinema izledi. Paris'te Son Tango'yla bu cemiyet, cinsellik, erotizm ve porno yaklaşımlarla tanışıyordu. O zamanlar Beyazıt Meydanı'na bakan bir Marmara Sineması vardı. Sinemanın önü bu film için yüzlerce metre kuyruk oluşturmaktaydı. İlk defa bir sinema filmi için kuyruk görülüyordu. Bu sinemanın önündeki kaldırımda ise 27 Mayıs darbesinin sembolü hürriyet heykeli duruyordu. Her şey böyle başladı. Ne televizyon adlı ne sinema adlı dükkânlarda yerli malı vardı. Üstüne üstlük Paris'te Son Tangolar maymun kabiliyetlilerle aşağılık işleri beyaz perdeye sıçratmış, Yeşilçam seyircisi aile sinemadan kaçmıştı. Böylece değerler televizyonla, reklamla, sinemayla, dergiyle gazeteyle aşındırıldı. Açıkgöz yapımcı, yayıncı, tüccar, rejisör, şehvete, belden aşağıya cinselliğe erotizme, pornoya yatırım yaptı. Teknoloji, iletişim, şu-bu hayatımıza girmiş, yerlileşmeden yabancılaşmıştı. Böylece çizgi aşıldı, hayâ yırtıldı. Yetişen nesillerden çoğu için belden aşağıyı düşünmek birinci öncelik oldu. Gençlik, ailesi, cami, okul, sinema, medya, en sonunda internet ve hayat arasında sıkışıp krizlere kapıldı. Namus bekçiliği mi? Diye soran küstahlar çıkabilir. Elbette. Vatan bekçiliği olur da namus bekçiliği olmaz mı? Namus kişinin vatanıdır. Bozulma büyük, ziyan büyük, toprak kayması dehşet çapta. Suçlu sadece nefsinin elinde savrulan liseli çocuk değil. Herkes suçlu, öğretmenden yönetmene, medya patronundan politikacıya, mahalle muhtarına, cami imamına kadar herkes...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.