Kopenhag karikatürleri dolayısıyla Danimarka'nın özür dilemesini bekliyoruz. Neden? Çünkü Müslümanlar incindi. Peki, Danıştay'ın başını üstelik de kendi hususi hayatında örten bir öğretmen hanım hakkında verdiği karar ne yaptı, Müslümanları sevindirdi mi? Müslümanlar bundan da son derecede rahatsız oldu. Bu rahatsızlığa rağmen bir protesto yapılmadıysa devlet, dini vecibelerine bağlı on milyonlarca vatandaşa teşekkür etmelidir. Danıştay yanlış yapmıştır. Bir mahkeme yanlış yapar mı? Evet, mahkemeler de yanlış yapar. İdamdan sonra asılanın suçsuz çıktığı olmuştur. Dâvâ devam ederken isabetli bir karar verilebilmesi için tartışılamıyor. Fakat karar verildikten sonra o karar üzerine konuşulabilir. Zira mahkeme hükümleri toplum huzur ve menfaatine olmak zorundadır. Toplumu bölen, birbirine hasım yapan, bir sosyal kesimi aşağılayan karar alınamaz. Dolayısyla kararın keyfi olarak verilmesi gibi bir lüks, hiçbir kişi, şahıs, hakim, hey'etinin hakkı olamaz. Kaldı ki şu karar dahi eksik tahkikata dayanmaktadır. Basit bir trafik kazasında bile bilirkişi incelemesi yapılırken böylesine ihtisas isteyen bir dâvâda neden Diyanet İşleri Başkanlığı'nın görüşü sorulmaz? Karar, hukuki olmaktan ziyade siyasi intiba vermekte. Mümkündür. Bir hakim, kendi hayatında farklı düşünebilir. Lakin bunu ideolojik bir tavırla kullanma hakkına sahip değildir. Aksi halde ne olur? O zaman, o mahkemenin varlığı tartışılır. Bize kalırsa Anayasa Mahkemesi'nin de Danıştay'ın da varlığı tartışılmalı. Hukuk ve ceza mahkemeleri gerekli. Ancak böylesine üst dereceli mahkemeler gerekli mi? Hatta bunlar anladığımız şekliyle mahkeme midir? Yarı idari, yarı siyasi organlar mıdır? Anayasa Mahkemesi, 1960 sonrasının eseridir. TBMM'yi kontrol için kurulmuştur. Danıştay da ondan 100 sene evvel Şûrayı devlet adı altında kurulmuştu. O da kabaca söylemek gerekirse hükümetleri kontrolle vazifelidir. Danıştay, Sayıştay, Anayasa Mahkemeleri lüzum veya lüzumsuzluk noktasından layıkıyla tartışılmalı. Lüzumluysa hak ve yetkileri tekrar gözden geçirilmeli. Eksik yetkileri arttırılmalı. Fazlaları iptal edilmeli. Ama mutlaka hukukun içinde kalmalılar. Biz daha "sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor" diyen sözde Yassıada Mahkemesi'nin ayıbını bile temizleyemedik. Hep konuşulur. "Milletvekili dokunulmazlığı". Doğru. Ne var ki bu üst derecedeki mahkeme hakimlerinin dokunulmazlığı da hatırlanmalı. Bir hakim canının istediği gibi, toplumda fitne ve kargaşaya yol açacak karar verebilir mi? Dahası var. Neden üst derecedeki bu mahkemelerde bir dâvâ devam ederken yazıp çizmek yasak olsun? Onların hakimleri kâfi tecrübeye sahip olmalı. Tekrarlıyoruz. Böyle bir karar karşısında bu toplumda sokağa çıkılmamışsa bu, vatandaşın olgunluğundandır. Vatandaş, bu olgunluğu gösterirken onu rencide eden mahkeme de olsa özür dilemelidir. Özür, kelimelerle olabileceği gibi önceki kararı ortadan kaldıran yeni bir karar şeklinde de olabilir. Çok da iyi yapılır. Kimse de bir şey kaybetmez. Tersine birlik ve beraberliğe hizmet edilir.