Evvela terminolojik bir tashih yapalım. Darbe ve ihtilal farklı anlamlara gelir. İhtilal, arkasında geniş halk yığınlarının olduğu müdahalenin adıdır. Halka dayandığı için meşru sayılabilir. Zaten halktaki irade bu yönde gelişmiştir. Darbe ise halktan değil, kaba kuvvetten güç alır. İkisi de çok kere kanlı biter. Her ikisine dair doğuda ve batıda bir çok misaller vardır. Bizde ise darbe bolluğuna mukabil ihtilal yoktur, olmamıştır. İslam, isyanı memnu kılar. Fakat halk, hatta aydınlar, bu iki kelimeyi birbiri yerine kullanırlar. Türkiye'nin geçmişine baktığımızda 200 yıldan bu yana hemen neredeyse her 10 yılda bir darbe yapılmıştır. 1960'tan 2000'e kadar kesinlikle böyle oldu. Üstüne üstlük o 40 kötü senede sadece silahlı darbeler olmadı. Onlara eş, biraz önce ve biraz sonra ekonomik darbeler de yaşadık. Halk zaman zaman artık darbeler olmaz hayaline kapıldı. Ne var ki ülken yoksulsa dışarıya el açıyorsa darbe olur. Onun için Turgut Özal'dan sonra darbe gelmeyeceği fikri 28 Şubat'ta hükümsüz kaldı. Onu 2001 Ekonomik darbesi takip etti. İşin hazin tarafı darbelerin "ulema"dan destek görmesidir. Osmanlının son zamanlarındaki darbelerin baş aktörlerinden biri Şeyh'ül İslamlardır. Bu kimi mason, kimi menfaatperest adamlar, darbelerin meşruiyet teminatı olmaya kalkışmışlardır. Hatta darbecileri "siz darbeyi yapın biz fetvayı veririz" diyerek cesaretlendirirlerdi. Tezada bakınız ki Şeyh'ül İslam, halifeyi devirmektedir. Aynı hava bugün de sürmekte. Modern zamanların "şeyh'ül darbeci"leri olan ulema, tiz zemanda içtima idüp Sadrazama'a Müslüman avretlerin başlarına sardıkları örtülerle üniversitelere zinhar kabulleri zımnında Kanun-u Esasi'de bir tebeddülata gidilmemesi içün çok şedid ihtaratta bulundular. Şimdi gericilik bu değilse nedir? Milyonlar, 4 silahlı darbe ve 4 de ekonomik krizden sonra şu istikrar dönemi yaşanınca bir daha darbe lafı ağza alınmaz sandılar. Bu söz bir utanılacak kelime olarak yalnızca arşivlerle lügatlerde kalır diye tahmin edildi. Şurada hata edilmekte, bu üleme vü zürefa asla ve kat'a darbelerden müteessir olmadılar. Ne silahlı darbeden ve ne de akçeli darbeden. Onlar memlekette böyle bir ahval olduğunu konu-komşudan işitir, ceridelerde de okurlardı, o kadar. Ne maaşları eksildi, ne hayatları tehlikeye girdi ve ne de bir ziyan, iflas vs gördüler. Bugün bir kısım "ulema"nın tarih tekerrür etsin diye yırtınmasını ibretle takip etmekteyiz. İlmiye yırtınırken adliye de dayan yettim bre gardaşım naralarıyla hörelenmekte. Tek dertleri seyfiyeyi harekete geçirmek. Onları kışkırtmak. Bir şafak vakti idareye el koydurup Cumhurbaşkanını da Başbakanı da derdest idüp içeriye tıkmak. Yeter ki üniversitede kılık kıyafet pranga altına alınmış şekliyle kalsın. Serbestlik asla!.. Bu mantık. Bu anlayış. Bu dünya görüşü, ilkellik değil de nedir? Ne var ki bu iptidai tavır, laiklik çağdaşlık, ilericilik adına yapılmakta. Yalan ve safsata da bu iddianın tâ kendisidir. İmdi, bu satırlar, kaç kişi tarafından yazılanı ve yazılmayanı ile anlaşıldı bilemeyiz. Ricamız odur ki anlayanlar anlamayanlara anlata...