DARBELER

A -
A +
27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997, 27 Nisan 2007... Bunlar, son yarım asırda yaşanan darbelerin adı. Son yarım asırda her 10 senede bir ya darbe veya iktisadi buhran yaşandı.

Darbelerin ortak tarafı, İslamiyet, tarih şuuru, kalkınma aşkı ve daha ne varsa yerli ve millî olan her şeye düşman olmaktı. Tek Parti kininin hedefi, cumhuriyetin ellinci yılına gelindiğinde "Allah" diyen kimsenin kalmamasıydı.

Demokrat Parti'nin işbaşına gelmesi planı bozdu. DP'ye 10 yıl zor tahammül ettiler. Kanlı darbeyle yol kesildi. Hizmet eden bir iktidar, milletin sevgilisi bir Başbakanı, en gözde bakanlar idam edildi. 27 Mayıs darbesi yapılmasaydı 18 sene sonra PKK diye silahlı bir örgüt ortaya çıkmazdı.

Adalet Partisi'nin iktidar olmasıyla 1965'ten sonra Türkiye yeniden yüksek kalkınma rüzgârını yakaladı. Merhum Menderes'e kredi vermeyenler, O'nun İskenderun Demir Çelik Fabrikası ve İzmir Aliağa Rafinerisi gibi yatırımlar için SSCB ile işbirliğine gitmesi üzerine ipini çekmişlerdi. Fakat Süleyman Demirel de bu yolda devam etti. Bu tesisler Ruslarla birlikte yapıldı. Yüzde 6-7'lik kalkınma hızı tekrar yakalanmıştı. Bunun üzerine iktidar partisinde hizipler çıkartıldı. AP 1970'de  ikiye bölündü. Aslında ordu da ikiye bölünmüştü. Zira bir süre sonra gelecek olan 12 Mart 1971 Muhtırası, bir anlamda da ordunun kendi içinde komünist cuntaya karşı darbesiydi. Fakat meşru iktidar, işten el çekmiş, Türkiye kısa ömürlü, ithal bakanlı, koalisyon hükümetlerine mahkûm edilmişti. Terör, başını almış gidiyordu. 1970-1980 arası kelimenin tam manasıyla kayıp yıllardır. O yıllar, yabancı ajanların şehirlerimizde cirit attığı, kardeşin kardeşe düşürüldüğü, gençlerin, polisin, işçinin mahallelerin bölündüğü, her gün 20-25 vatandaşın öldüğü, Türkiye'nin bir daha iflah olmaması için sinsi planların uygulandığı zamanlardır.

Ülke bu kargaşa içinde ve "ordu göreve!" kurgulanmış çağrı sesleriyle 12 Eylül 1980'i buldu. 12 Eylül'de sokaklar kan gölüyken 13 Eylül'de ortalık sütliman kesildi. 27 Mayıs’ın arkasında Londra, 12 Eylül'ün arkasında Washington vardı. 12 Eylül'de en büyük darbeyi demokrasi, seçmen iradesi, siyasi hayat ve partiler yedi, gençler hapislerde çürüdü. 1982 Anayasası sonraki zamanların başına dert oldu. Şu var ki darbecilerin düz mantığı her zaman hedefine ulaşamadı. 12 Eylül, Turgut Özal hareketini çıkarttığı gibi, ilerde doğacak olan 28 Şubat da Tayyip Erdoğan hareketine yol açacaktır.

Bütün darbelerin içinde en yıkıcı tahribatı yapan 28 Şubat darbesidir. 28 Şubat bu milletin şehirleşmesine, sanayileşmesine, sermaye sahibi olmasına, evlatlarının söz sahibi olmasına ve dindarlaşmasına darbedir. 28 Şubat'ın arkasında İsrail vardır. Alnı secdeye gelen, millî bir Başbakan'a merhum Necmettin Erbakan'a azaplar yaşattılar. "Allah" diyen düşman muamelesi gördü. Faşizm en katı şekliyle uygulandı. Diğer darbelerde olduğu gibi cunta, üniversite, yargı, medya ve bir kısım sermayeyi arkasına almıştı. Bu defa ilaveten bazı madrabaz ilahiyatçı Prof'lar da ekranlardan zehir saçıyordu. 28 Şubat, CHP'nin iktidarı kaybettiği 14 Mayıs 1950'nin rövanşı için yapılmıştı.

İddialarına göre Post Modern Darbe, bin yıl sürecekti. Sadece 4 yıl dayanabildi. 3 Kasım 2002'de AK Parti hükümet oldu. Bu partinin iktidar olması ise E Muhtıra'ya karşı yaptığı karşı darbe ile gerçekleşti. O  güne kadar cunta kibri, yargı vesayeti, medya sultası, sermaye imtiyazı hâlâ devam ediyordu.  27 Nisan 2007 gecesi Genelkurmay'ın web sayfasında görülen bir basın açıklaması, milletin bağrına saplanmış bir hançer gibiydi.

Zannedildi ki bu bildiriyi okuyan hükümet, tası tarağı alıp gidecek. Aksine Kasımpaşalı bir delikanlı, dimdik yürüyerek meydana çıktı ve en gür sesiyle haykırıyordu:

-Haddinizi bilin! İktidar, milletin iradesidir! Biz, bu yola kefenimizi giyerek çıktık!!! Şimdi de işte buradayız!..

Türkiye'nin hâli o gün değişti.

Ama, düşmanlar da o gün daha bir bilendi.

Darbeler bitti mi?

Bir daha darbe olmaz mı?

Darbeler bitmez. Yalnızca alet değişir, kılık değişir.  17-25 Aralık 2013 muvaffak olsaydı bugün sömürgeleşmiş bir Türkiye'de yaşıyor olacaktık.

PKK, YPG, DAEŞ, hendekler... 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan, 17-25 Aralık'ın arkasında kimler varsa onların darbe hamleleridir. Onlarla mücadele darbeyle de mücadeledir.

Unutmamalı ki saydığımız darbeler de 30 Mayıs 1876'da Sultan Abdülaziz'e, 31 Mart 1909'da Sultan Abdülhamid'e yapılan darbelerin devamıdır. Her darbe bir ihanettir. Milletimizin şahsında hedef İslamdır ve ümmettir. Yolumuzu kesenler masonlar, siyonistler, tapınakçılar, baronlar, 7 düvel emperyalizmi, haçlılardır.

Kavga, böyle bir kavgadır.

Mücadele, kutlu bir mücadeledir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.