MHP Genel Başkanı Sn. Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024’te İmralı’ya yaptığı "PKK’yı feshet!" teklifi, Cumhurbaşkanı Sn. Tayyip Erdoğan’ın bu teklife tam destek vermesi ve müteakiben örgüt kurucusunun 27 Şubat 2025’teki çağrısıyla tarihî bir seyir ve süreç doğdu:
İmralı’nın çağrısı, amasız, fakatsız olarak ve sözler sündürülmeden PKK ve komşu ülkelerdeki uzantılarına yapılmıştı. "Kongrenizi toplayın, kendinizi feshedin, silahları bırakın!" deniyordu. Çağrı üzerine örgüt unsurlarının bu talep yahut talimata uyup-uymayacakları mes’elesi merak edilir oldu. Bazıları kabul edebilir, bazıları başkaldırabilirdi. Hatta kabul edenlerde bile çatlaklar yaşanabilirdi…
İmralı’nın Çağrısı, DEM’li vekiller tarafından İstanbul’daki bir otelde kameralar önünde kamuoyuyla paylaşılınca ilk muhalif ses, Suriye’nin kuzeyinde YPG elebaşı Ferhat Abdi Şahin’den geldi. Trump’ın "general", Öcalan’ın "mânevi oğlum" dediği bu kişi, çağrının YPG’yi bağlamadığını iddia etti. Hatırlanacağı gibi 22 Ekim’den sonra Türkiye Cumhuriyetini temsil eden her yetkili, yaptığı konuşmada makul bir süre beklenmesine rağmen İmralı’dan çağrı yapılmaz veya çağrı yapıldığı hâlde örgüt ve uzantıları, buna riayet etmezse asla taviz verilmeyeceği tekraren ihtar edilmişti. İmralı’dan çağrı yapıldığı hâlde Ferhat Abdi Şahin’in aykırı çıkışı ve doğan kısmî sessizlik üzerine silah bırakılmaması, istenen feshin gerçekleşmemesi hâlinde neler olacağını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmayız!" diyerek hayatının en sert konuşmasıyla haber veriyordu.
Sabırla beklemeye devam ederken 6 Mart günü Lazkiye ve Tartus’ta "Askerî Konsey" adlı Esadcı Nusayri artıkları, askerlere pusu kurarak sözde mezhep maskesiyle darbeye kalkıştılar. 200 civarında asker ve emniyet mensubu hayatından oldu. Suriye devlet kuvvetleri, mukabele ederek isyanı bastırdılar. Darbecilerde daha çok kayıp oldu. Bunlar yaşanırken Samandağ’da bâzı darbe destekçilerinin İsrail’den yardım isteme tehdidi gibi Aleviliği istismar eden gösterileri oldu.
Bir gün sonranın akşamındaysa Şam’da beklenmedik bir olay gerçekleşti. Vak’a, TV ekranına evvela "SDG teslim oldu!" şeklinde düştü. Sonra haberler geldikçe işin mahiyeti anlaşıldı. YPG’nin çatı kuruluşu SDG, temsilcisi Ferhat Abdi Şahin, Suriye Cumhurbaşkanı Sn. Ahmed eş-Şara ile görüşerek SDG/YPG’nin Suriye’nin kuzeyinde işgal etmiş olduğu, petrol kuyusu, hava limanı, resmî daire, gümrük kapısı gibi her ne varsa tamamını Suriye Arap Cumhuriyeti’ne devrediyor, bünyesindeki silahlı unsurlar da Suriye ordusuna katılıyordu. Bunun böylece yapılmasını hem Sn. Erdoğan ve hem de Hariciye Vekilimiz Sn. Hakan Fidan, defalarca dile getirmiş ve Suriye vatandaşı olan militanların orduya iltihak etmelerini, vatandaş olmayanların hudut harici edilmelerini ihtar etmiş ve aksi hâlde ne olacağını da yukarıda da temas ettiğimiz gibi hatırlatmışlardı.
Bazı haberlere göre Abdi Şahin, Şam yakınlarına kadar bir Amerikan askerî helikopteriyle gelmiş. PYD elebaşının önce İmralı çağrısına veya mânevi babasına muhalefet edip sonra Şam’a giderek Cumhurbaşkanıyla görüşüp örgütün her varlığını devlete bırakması, Suriye’nin yekpareliğe kavuşma gelişmesinin Washington’dan habersiz olması uzak ihtimaldir. Bilindiği gibi daha bir süre evveline kadar YPG işgalindeki bu yerde İsrail, İran ve ABD, Akdeniz sahiline kadar uzanacak sözde bir devlet kurma peşindeydiler. Ankara, ona "Teröristan" demişti. Washington, YPG’nin PKK’nın parçası olduğunu kabul etmeyerek DEAŞ’a karşı mahallî müttefikliğinden söz ediyordu. Buna rağmen böyle bir neticeye varılmıştı. ABD’nin bölgemizde çok yorulduğu düşünülebilir. 2003’teki ilk Irak işgalinden Afganistan işgaline Suriye’deki taşeron güçlerine kadar defteri hep zararla kapattı. Bunun farkına varmış olabilir. Ama aynı Washington, Gazze ve Ukrayna’da da yarın pişman olacağı yeni yanlışlıklar işlemekte.
Diğer yanda Abdi Şahin, Ahmed eş-Şara ile el sıkışmadan önce bölgede çok mühim bir toplantı olmuştu. Türkiye, Irak, Suriye, Lübnan ve Ürdün, Amman’da 5’li Güvenlik Zirvesi yapmış ve DEAŞ ve terörün her çeşidine karşı ittifak kurulacağı, Suriye’ye tam destek verileceği, Filistin’in yanında olunacağı ilân edilmişti. Bütün bunlar, karşı tarafta irili-ufaklı kim varsa onlar için esaslı gözdağı oldu:
Türkiye, demir leblebiydi...
SDG’nin silah bırakıp tasarrufundaki her şeyi devlete devretmesinin TRT Haber’de "SDG teslim oldu" alt yazısıyla verilmesi, düzeltmeyi icap ettirdiyse de esasında ifade doğruydu. O kadar ki Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde yer alan Türkiye-Suriye hududundaki 40 km derinlikteki Güvenlik Bölgemiz bile bundan sonra da aynen devam edecek.
Şimdi sıra, PKK’nın diğer unsurlarının teslim olmasında. NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, AB’yi "Türkiye ile çalışın!" diye ikaz ederken bu topraklarda doğup büyümüş bin yıldır birlikte nefes alıp verdiklerimizin, takma akılla hareket etmeleri yalnızca ziyan getirir, yalnızca ziyan getirdi…
Bu toprakların 50 yılı, 50 bin insanı ve herhâlde 500 milyar doları çalındı.
Bütün bunlara rağmen Ankara’nın seyri temkinle takip etmesi yerinde bir devlet aklıdır.
Çok hassas bir seyir yaşanıyor.
Rahim Er'in önceki yazıları...