Bu
defa Rus "Goben" ve "Breslav"ları Boğazlarımızdan Sivastopol'a doğru
süzülüp geçerken biz onları sadece seyrediyoruz. Kanal İstanbul devreye
girdiğinde seyre mecbur kalan değil, hükmeden irade olacağız.
Kırım
bir kere daha gündemimizde. O'nu yeniden hâfıza ve siyâsî gündemimize
taşıyan sebep, Ukrayna'daki tezgâhlanmış olaylar ve Rusya'nın ön almak
maksadıyla Kırım'ı fiilen işgal etmesi oldu. Nasıl ki "Suriye'den bize
ne, kendi fakirimiz dururken niye Suriyeli mültecilere bakıyoruz?"
diyebilen zavallılarımız varsa eminiz ki "niçin Kırım'la meşgul
oluyoruz, Kırım'dan bize ne?" diyen de yok değildir. Diplomalı
olanlarımız arasında bile Kırım'ın neresi olduğunu, ne olduğunu bilmeyen
çoktur.
Fakat neyse ki İstanbul'un fethinin 1453'te
olduğu herkesçe bilinir. Gerçi bazı kan grubu meçhuller "zulüm 1453'te
başladı" diye Gezi duvarlarına yazı yazdılar ama onlar, aklen de kalben
de sakat oldukları için hesap dışıdır. İstanbul, 1453'te Kırım 1475'te
fethedildi. İkisini fetheden de aynı padişah. Fark, Fatih, ilkinde
bizzat bulunmuşken ikincisinde vezir-i âzâm Gedik Ahmed Paşa ordunun
başındadır.
Fethin babası "Ebü'l Feth" unvanlı Fatih Sultan
Mehmed Hân'ın acelesi neydi, neden daha Anadolu birliği bile tam olarak
kurulmamışken tâ Karadeniz'in kuzeyine Kırım'a asker çıkartarak ülkeye
katılmasını ferman eylemektedir?
Maksat, merkezi muhafaza
kudretini temindir. Bundan dolayıdır ki Anadolu daha tamamen
kazanılmadan Fatih, neredeyse Balkanların hepsini almıştır. Balkanları
Fatih fethederken Orta Doğu İslam dünyası ve Orta ve Kuzey Afrika'yı
fethetmek torunu Halife Ömer tabiatlı Yavuz Sultan Selim Hân'a nasip
olacaktır.
Biliriz ki İstanbul'un müdafaa hattı Belgrad'dır.
Yukarıdaki malumattan çıkan netice ise Anadolu'nun kuzeyden müdafaa
hattının Kırım olduğunu göstermektedir. Nitekim daha evvel "Ankara'nın
müdafaası Kerkük'ten geçer" demiştik. Belgrad, Kırım ve Kerkük bugün
uzak düşmüştür.
Ecdadımız, İstanbul'un fethi üzerine bu dünya
şehrinde oturup zevku safaya dalmak yerine Kırım, Adalar ve Balkanları
fethe girişmiştir. Niçin oralar? Çünkü; Doğudan gelecek bir haçlı
tehlikesi yoktur. Tehlike "Moskof" dediği Rusya'dan ve "küffar" dediği
Avrupa'dan gelmektedir.
Saydığımız yerleri kaybetmiş
Cumhuriyet devri Türkiyesi, kolsuz-kanatsızdır. Balkanlar ve Kırım
gittiği gibi Ege ve Akdeniz'in hemen bütün adalarını da elden çıkararak
âdeta bir kara devletine dönmüştük. İstanbul ve Çanakkale Boğazları
üzerindeki hükümranlık hakkımız da Montrö andlaşmasıyla sınırlanmıştır.
Bir dönem Akdeniz'i Türk Gölü yaptığımız meşhurdur.
Karadeniz başkasının gölü müydü?
Bugün
devlet, üç asır sonra yeniden ecdadın cihanşümul stratejisini güdecek
cesarete ulaşmıştır. Kanal İstanbul, onların en büyüklerinden biridir.
Denizlere hakim olmayan, karada rahat edemez. Kara devleti, iç ve tâli
devlet olur. Padişahlarımızın Hakan'ül bahreyn/denizlerin Hakanı ve
Sultan'ül berreyn/karaların Sultanı olmaları boşuna değildi.