Reyhan kokulu şehrimiz, sanki göze geldi, bir ihanete uğradı. Önce terör saldırısı yaşadı, 51 şehit verdi. Üzüntülerimiz bütün yangınıyla devam ederken, saldırının hemen ardından o kargaşaya sebep olanlar, acılar içinde ve sağını-solunu fark edemez durumdaki halkın duygularını istismar ederek onları Suriyeli mazlum mülteciler üstüne kışkırttılar. Ne yazık ki bir kısım vatandaş, bu oyuna geldiler, mülteciler taciz edildi, onlar da "bari gidip kendi ülkemizde ölelim" diyerek kafile kafile hududu geçip gittiler.
Mültecilerin ne kadarı gitti, ne kadarı vazgeçip geri geldi bilmiyoruz. Ama neticede birkaç yönlü bir ıstırap yaşadık. Bazı vatandaşlarımız hayatından olmuş, bazı vatandaşlarımız sakat kalmış, Reyhanlı âdeta yerle bir olmuş, üstüne üstlük bir de misafirler yahut muhacirler kovulmuştu.
Neyse ki bu bir anlık kargaşaya devlet, hemen el koydu. İstihbarat birimlerimiz iyi çalıştı, büyük kısmıyla failler yakalandı. Böylece Baasçı Esed rejiminin Suriye'de daima Türkiye aleyhine faaliyet gösteren terör örgütleri beslediği geniş kitle tarafından da öğrenilmiş oldu.
Başbakan Tayyip Erdoğan, 25 Mayıs'ta Reyhanlı'daydı. Başbakanın ziyaretinde Reyhanlı meydanı hıncahınçtı. Milletimiz, hayalperest teröristlere ellerindeki Türk bayraklarıyla cevap veriyordu. Gelinciğe dönmüş binlerce bayrak, Reyhanlı'yı şehid rengine boyamıştı. O gün, haberlere birçok ibretlik sahne aksetti. Tarihte kaldığı sanılan büyük güzellikler yaşandı. Onların hepsini buraya almak imkânsız. Fakat biri var ki onun da unutulması imkânsız.
Bir baba.
Dağ gibi bir baba..
O mel'un saldırıda evladını kaybetmiş...
O baba ağlamıyor, sızlanmıyor? Vakur, acılarını kalbine gömmüş. İşte o baba, öyle bir şey dedi ki o dediğinin kayda girmesi şart. Çünkü, o cümle bizim büyük devlet olmamızdaki sırrın mahiyetini taşımakta. Baba, kendisi ve kendisi gibi olan yöre ahalisini kasdederek "Biz, Cuma günleri önce Başbakanımız, sonra kendimiz için sadaka vermekteyiz!" dedi.
Bu bir kıssa veya menkıbe değil. Bu, devlet adamının vatandaşta uyandırdığı güven unsurunun hayat bulmasıdır. Vatandaş, baştaki idareciye güvenince onu sevmektedir. Evladını vermiş daha ne olsun! Ama o şartlarda Başbakana kızmıyor, ağır konuşmuyor, O'na güveniyoruz, O'nu seviyoruz, kendimizden önce O'nun selameti için sadaka veriyoruz diyor. Bu asil davranıştaki şeref, bütün Reyhanlı'ya yeter.
Bu ahlâkın hakim olduğu devirlerde biz dünya devleti olduk.
Bu ahlâk, kaybolunca düveli muazzama karşısında çaresiz kaldık.
Bugün dünya ile yarışabiliyorsak bunun sebebi tek başına ekonomi değildir.
Yeniden -elhamdülillah- halkın baştakilere güvendiği çağlara geldik.
Güvenilmeyen koca, güvenilmeyen baba, güvenilmeyen işveren, güvenilmeyen devlet adamı başarılı olamaz.
Sevgili Peygamberimiz niçin başarılı oldu?
Çünkü O -aleyhisselam- el emîn idi, emin olunan, güvenilendi.