Bir zamandır bu ilânı okuyor olmalısınız, gazetelerde çıkan ilânlar, yarım sayfa ebadında. İlânda bir meşhurun okuyucuya muzip bir edayla dilini çıkarttığını görmektesiniz. Metinde büyük harflerle "dilinizden utanmayın" dendikten sonra 4 küçük satır yer alıyor. "Türkçe dünyanın en köklü, en zengin ve en güzel dillerinden biri. Onu yabancı sözcüklerle kirletmeyin. Türkçe kullanın!" Sonra da dilini çıkartmış ünlünün fotoğrafı altında bu kişinin de dilinden utanmadığına dair dudaklarınızda hafif bir tebessüm uyandıracak bir not yer alıyor. İlânın altında da bir açıklama var: -Bu kampanya, dilimizde yaşanan kirlenmeye dikkat çekmek amacıyla RYD tarafından hazırlanmıştır. RYD yöneticilerini tebrik ediyoruz. Dilimizde hakikaten kirlenme var. Bazı kimseler, Türkçelerinden utanmaktalar. Özenenler, utananlardan da fazla. Yaşadığımız bir eski hastalık. Devrine göre temasta olunan lisanlar ön plana çıkartılmakta. Bu bazen Arapça'dır, bazen Farsça, bazen Fransızca, bazen masa başında uydurulmuş yapmacık aydın Türkçe'si. Şimdi İngilizce revaçta. Denizler kirlendi. Çevre kirlendi. Kalbler kirlendi. Ve dilimiz kirlendi. Bu kadar kirlilik içinde temiz iş yapmak mümkün mü? Diller, tabiî ki diğer dünya dilleriyle alışveriş içinde olurlar. Kelime verir, kelime alırlar. Dilini sevmekle, dil ırkçılığı farklı şeyler. Türkçe'yi koruma adı altında ırkçılık yapılıp büyük zararlara yol açıldığı zamanları da gördük.Yanlış budama ağacı öldürür. Bir dili o dili işleyen yazarlar, şairler, sanatçılar geliştirir. Zengin dili olmayan milletlerden büyük yazar, fikir adamı ve dünya çapında isimler çıkamaz. İstiklallerde, bağımsızlıklarda önce dil kaybedilir, özenti, gün geçince aidiyete dönüşür. Biz bir imparatorluğun çocuklarıyız. Türkçe, "Devlet-i ebed müddet" ana fikrinin akıp giden ırmağı, can suyumuz berrak kalmalı. Binlerce yıl öteden gelen Türkçe kelimelerimiz var. Buna karşılık doğu ve batı dillerinden kelimeler de Türkçe'mizde mevcut. Vaktiyle bir ihtiyaçtan dolayı dilimize girmiş bu kelimeler de arık Türkçe'nin malı. Onları yabancı saymak mümkün değil. Bugün özenti, bilhassa sokak tabelalarında, ticarette, televizyon, bilişim ve iletişim sektöründe görülüyor. Cemiyet, ticaret ve imkânlar çoğalınca özden uzaklaşmalar artmakta. İngilizce yabancı dil dersi mutlaka lazım. Fakat İngilizce tedrisat yanlıştır. Okul kitaplarındaki Türkçe çok mühim. Buna bakanlığın âzâmi dikkat etmesi gerekir. Keza haber dili de öyle. Televizyonların ana haber bültenleri çok kere dikkatsizce hazırlanmakta. Sunanlar bu dikkatsizce hazırlanmış haberi daha da bozarak vermekteler. RTÜK'ün Türkçe'ye dair de görevi olmalı. Türkçe konusunda yapılması lazım gelen hususlardan biri de orta noktada buluşmak. "Türkçe" anlayışımız farklı olabilir. Ancak aslolan Türkçe kaygısıdır, dilimizi sevme, onu yaşatma ve zenginleştirme arzusu. Seçilen kelimeler yazarın üslup anlayışından ileri gelebilir. Bir yazıda "konu" da "mevzu" da "dil" de "lisan" da "harp" de "savaş" da geçebilir. İstanbul'da bir caddenin ismi "Millet", bir semtinki ise "Ulus"tur. Halbuki "marjinal" yerine "aşırı" diyebiliriz. Buna karşılık "yanıt" bir aydın uydurmasıdır. Neden cevap kelimesini katledelim? Yüzlerce yıldır eser verdiğimiz kelimeleri Türkçe'den çıkartırsak o eserleri bir kere daha öldürürüz. Böyle bir yazı kaleme alacağımızı bilmiyorduk Dün sabah Sirkeci'deki Büyük Postane'nin alınlığında kûfî çini harflerle "Posta ve Telgraf Nezareti" yazılı olduğunu okuduğumuzda doğrusu bir hoş olduk. Tarihimize yabancılaştık. Bari dilimizle yabancılaşmayalım. Problemlerimizden biri de mütercimlik meselesidir. Bakınız tercümanla mütercim farklı kavramlar. Mütercim kitap çevirendir. Üniversitelerin ilgili bölümlerinin zengin dil dağarcığına sahip mütercimler yetiştirmesi şarttır. Bunun gibi köşe yazarları, programcılar, Türkçe hassasiyetine sahip olmalıdır. Köşe yazarının diğer adı da "kanaat önderi". Yazar, sahip olduğu sütundan sayısını bilmediği nisbette okuyucuya hitap etmekte. Hem ele aldığı mevzu, hem üslup ve hem de Türkçe'si bakımından kendini ağır mükellefiyet altında hissetmelidir. Bu noktada sıkı bir eleme yapılsa her nasılsa bir kalem sahibi olmuş bu insanların bir çoğu dökülür. Yemek, yalnızca karın doyurmaz, aynı zamanda "damak tadı" denen bir lezzet unsuru da taşır. Yazı, makale, kitap, kuru fikir vermekle vazifesini yapamaz. Bunlar bir tad, çeşni ve lezzet de sunar. Süleymaniye, sadece namaz kılınan bir mekân değildir, o ve benzerleri muhteşem eserlerdir de. Hepimizin meselesi, Türkçe'yi muhteşem kılmaktır. İnsan kelimelerle düşünür. Türkçe, muhteşem olursa, muhteşem romanlar, şiirler, mimari eserler verilir, büyük devlet adamları yetişir. Kanuni Sultan Süleyman'ın Cihan Padişahı iken o kadar iş arasında devâsâ bir de divan telif ettiğini bir hatırlayalım. Osmanlı Sultanı, "muhteşem" unvanına bilek gücü kadar fikir gücü sebebiyle de kavuşmuştur. Söz doğrudur: Dilinizden utanmayın! Türkçe, dünyanın en köklü, en zengin ve en güzel dillerinden biri.