Diyarbakır'da ana olmak

A -
A +

Bir çift nâdân söz, analara taş kadar sert ve zehir gibi insafsızdır. Yüreği yanık anaları anlamak için insan olmak kâfidir.

Bölgede barış süreci öncesinde böyle bir hak arama isteği imkânsız hayata geçemezdi. Buna teşebbüs örgütün kanlı müdahalesiyle durdurulurdu. Bu defa barış müzakerlerinin temin ettiği yumuşak iklimin verdiği fırsatla anneler, DBB önünde çadır kurarak evlâtlarının iadesini istediler. Önce bir kaç anneyle başladı sonra çoğaldılar. Onlara babalar da katıldı.
İstekleri tamamen haklıydı. Yaptıkları kanunlara uygun, insani ve demokratikti. Başka ne yapabilirlerdi? Silahlanıp dağa çıkamazlardı. Anayı-babayı ait olduğu kimlikle sorgulamak analık-babalık yüksek değerlerine aykırıdır. Ana-baba ister insan olsun, hatta isterse hayvan olsun; onların analık, babalık hakları azizdir.
Eylem yaparak acılarını duyurmaya çalışan bu analarla kocaları dağa ister gönüllü gitmiş olsun, ister kaçırılmış olsun, isterse kandırılmış olsun ciğerpârelerini istemekteler. Diyorlar ki "benim evlâdım, silah tutmasını bilmez, kalem tutar." Bu ne güzel bir sözdür. Onları dağın haşin şartlarından yuvalarının sıcaklığına, kalem, defter  ve kitaplarına, güzel istikaballere  döndürmek istiyorlar.
Bu kaçırma bir PKK içi hesaplaşmadır. Barış sürecinin arkasında duran Abdullah Öcalan'ı Kürt nüfus içinde itibarsızlaştırma teşebbüsüdür. Murat Karayılan'ın Abdullah Öcalan'a dolaylı kafa tutma çıkışıdır. Kandil, İran, İsrail ve Batılı güçlerin kontrolünde. Gezi'de, 17-25 Aralıkta bir şey yapamayanlar, bu defa eski kirli oyunlarına döndüler.
Çocuklar o dağa niye gitsinler?
Dağa giderek elde edilecek ne kaldı?
Kürt kimliği mi tanınmıyor?
Kürtlere ayrımcılık mı yapılmakta?
Kürtçe mi konuşulmuyor?
Güneydoğuya yatırım mı gitmemekte?
Kürtler parti mi kuramıyor, dilediği partiye oy mu veremiyor, seyahat mi edemiyor vs vs? Bunların hiç biri yok. O halde niye dağ, niye çocuklar? Çocuklar, bir  pazarlığın ucuz malzemesi yapılmak istenmekte. O eli öpülesi yiğit Kürt analar, derin sezgileriyle bunun farkındalar.
Ne var ki Türkiye bu anaların yanında yer almadı.
STK'lar bu anaların yanında yer almadı.
Diğer analar, bu anların yanında yer almadı.
Dünya bu anların yanında yer almadı.
Medya bu anaları yeterince görmedi.
Onların bu şekilde yalnız bırakılmasından istifade eden Diyarbakır Büyükşehri Belediyesi, gönlü yaralı, kalbi kırık bu ana-babaların, önce çadırlarını söktü, sonra buldozerlerle sığındıkları ağaç altlarından da uzaklaştırdı.
Sn Gültan Kışanak  kadın hakları savunuculuğu yapmış bir isimdir. Şimdi DBB başkanı. Peki, bu yaralı insanlar, kadın mı değil, ana mı değil, insan mı değil ki zulmün ne demek olduğunu bilen Gültan hanım, bu hanımlara alaka göstermediği gibi vicdanların kabul etmeyeceği böyle bir muameleyi reva görmekte.  Halbuki sn Kışanak, dağla irtibata geçerek çocukların ailelerine dönmesi için çaba gösterebilir, onların feryadını anlayabilirdi.     

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.