Dönemeç
11 Nisan 2013 01:00
İster '60'ların Anadolu göçleri şeklinde gelip gecekondulara veya apartmanların küf kokulu bodrumlarına yerleşen ailelerin ferdleri olarak, isterse büyük şehre tahsil için gelmiş talebe olarak muhafazakâr kitle, şehirde yaşamaya başlayınca bir süre sonra İlim Yayma Cemiyetiyle, Vakıflarla, sohbetlerle tanıştı. Camilerin çinili duvarları bile Mehmet Akif mısralarıyla yankılanıyordu.
Bir coşkun hamaset vardı. Fakat aynı zamanda nabızlarda bir saklı isyan da atıyordu. Din, ötelenmiş, II. Viyana'dan bozgunla dönen Osmanlı ufkun gerisine çekilmişti.
Ülkücüler soy üzerinden, sosyalistler sınıf üzerinden, muhafazakârlar değerler üzerinden bir hesaplaşma içindeydiler. İlki milliydi, ikinciler enternasyonel, üçüncü ise yerli. İlkiyle ikinciler silahlı çatışma halindeydi. Kendilerine "akıncı" denen muhafazakâr gençlerse silaha uzak, kitaba yakındı.
Bütün bu akımlar, önce 12 Eylülle sarsıldı. Liderler, gençler ve partililer hapishanelere konuldu. 12 Eylül 1980 Darbesi şeklen komünizme karşı yapılmıştı. Gerçekteyse bütün bu akım ve faaliyetlere muhalifti. Elinde silah olanın yanısıra düşünen ve konuşan kimi buldularsa içeri attılar.
İlk sosyal şok, 12 Eylül darbesi oldu.
İkincisi ise ayıltma şokuydu. 1983'te iktidara gelen Turgut Özal, bir imkânsızı başardı. Dün birbirine husumet duyan insanları, ANAP çatısı altında kaynaştırdı. Sonra da inanılmaz devrimlere imza attı. O'nun bu yaptıkları, muhafazakâr veya dindar kitleyi hayli sarstı. Bu, ideolojileri mağlup etmek kadar geri kalmışlık, itilmişlik, üçüncü dünyalılık kompleksine karşı da kazanılan zaferdi. Her ne kadar Milli Görüş Partileri, Turgut Özal'ı da ağır şekilde tenkit etseler de gençler, bir başka düşünüyordu. Onların ilk iç muhasebeleri Turgut Özal'la başlamıştır. Hamaset her şey değildi. Siyaset vardı. Fakat bir de ilmi siyaset vardı
Muhafazakâr kitle için son şok, 28 Şubat oldu. Tanklı darbe, kansız ve fakat çok sancılı yaşandı. Milli Görüş partilerinin ikinci nesli bu çileden ders çıkartmasını bildi. Onlar için rektörün kapıya durup talebesine selam vermesi doğru değildi. Marstan dünyaya dönüş başlamıştı. Hamle yapmanın zamanıydı. Ne var ki Erbakan'a rağmen partiye hakim olmaları imkânsızdı. O halde Hoca'dan kopacaklardı. Ancak şartları doğmadan vaki olacak bir kopuş bitiş olurdu.
28 Şubat darbesinin yaşanması, partilerinin kapanması onlar için her şeyi yeniden değerlendirme vesilesi oldu. Şimdi tutulacak yol, belliydi:
Turgut Özal ölmeseydi, Çankaya'dan inip parti kuracak ve hizmete kaldığı yerden devam edecekti. AK Parti, Turgut Özal'ın bu projesinin hakikat olmasıdır. 8. Cumhurbaşkanının fikri mirasına ANAP değil, AK Parti sahip çıktı. AK Parti, belki, aslı itibariyle Milli Görüş geleneğindendi ama şimdi ilmi siyaseti de öğrenmiş genç bir kadronun hedefi, mektep partisini geçip merkez partisi olmaktı. İç göçten 28 Şubata kadar yaşanan 40 yıllık sosyal ve siyasi dalgalanmalar, Türkiye'ye çok pahalı bir demokrasi tecrübesi kazandırmıştı. Çevre ve merkeziyle toplum kucaklandı. Bundan böyle gecekondularla bodrum katlarının yıkım zamanıydı.
Kentsel dönüşüm başlayabilirdi...