Beşar Esad adlı aileden zalim, Suriye’den kaçıp da Kârunvâri hazinesiyle Moskova’ya yerleşirken Suriye Millî Kuvvetleri, Şam’a doğru ilerliyorlardı. Bu esnada birçok merkez, beklemedeydi. Kan, gövdeyi götürecek diye düşünüyorlardı. Böyle olmadı, devrimi gerçekleştiren kadrolar, umulanın üstünde bir olgunlukla her Suriyelinin hayatının teminat altında olduğunu duyurdular. Bu teminata bugüne kadar da aynen riayet edildi.
Hâlbuki el ovuşturanlar, birbirini boğazlayan bir Suriye peşindeydiler. Böylece I. Dünya Harbi rüyaları "Saykız-Piko"lar, Sevr’ler bir asır sonra da olsa hayata geçecek, Türkiye, kuşatılmış olacaktı. Bu hain beklenti, yeni Suriye yönetiminin Ankara istişareli itidalli idaresiyle boşa çıktı. Suriye’de daha çoğuyla birlikte bunlar yaşanırken bölge ve Türkiye’de de şunlar oluyordu:
Türkiye, PKK’nın kurucusuna örgütünü lağvetmesini işaret etti. İmralı, PKK ve uzantısı örgütleri de içine alacak şekilde onlara hitaben parti kongresi toplamalarını ve devri kapanmış silahlı mücadele yolundan vazgeçmelerini söyledi. PKK bu isteğe uydu, Suriye kolu YPG biz bu çağrının dışındayız dedi, Irak ve İran uzantılarından pek bir ses gelmedi. Bunlar yaşanırken İsrail ve Hamas arasında geçici ateşkes devam ediyordu. Türkiye, 13 yıldır yakıp-yıkılmış Suriye’yi ayağa kaldırmak için lâzım gelen her fedakârlığı yapıyordu. Bunu gören Lübnan Başbakanı Ankara’ya koşuyor ve samimiyetle duygularını paylaşıyordu:
-Önce Allah’a, sonra Türkiye’ye güveniyoruz!
Bu arada Amerika’da başkanlık seçimi yapıldı ve Donald Trump ikinci defa federal yapının başına geçti. Geçer geçmez de Gazze’ye dair mırıltılarını yüksek sese dönüştürdü. Gazze’yi Filistinlilerin elinden alıp "Rivyera" yapacağını sayıklıyordu. Türkiye, bir taraftan şartları zorlayarak Gazze’ye yardım ediyor, diğer yandan diplomasiyi işletiyordu. "Terörsüz Türkiye" hedefine yürürken çok ciddi mesafeler almıştık. Suriye ile tam kardeş ülke olmuştuk. Irak ile münasebetler, çok daha iyi oluyordu. Diğer taraftan Trump, Ukrayna’ya da "ülkenin kilidini uzatın!" dercesine ABD’nin yaptığı yardımlara mukabil nadir yer altı madenlerini istiyordu. Riyad’da toplanan Ukrayna Zirvesine Zelenskiy’yi çağırmadığı gibi AB üyesi devlet başkanlarını da dâvet etmiyordu. Bununla da kalmayarak onlara "sizi savunmak zorunda değiliz, zaten NATO’ya aidatınızı da ödemiyorsunuz!" diye tehditkâr bir dil kullanıyordu. Bu sürprizler yaşanınca AB, dehşete kapıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye, burada!" dedi. Türkiye, Suriye kardeş olduğu gibi Ukrayna’yı da şemsiyesi altına almış, ayrıca Avrupa’ya da ümit kapısı olmuştu. Batılı başkentler, Türkiye’yi 60 küsur yıldır üyelik için bekletme ayıplarını hatırlayarak şöyle düşünür oldular:
-Türkiye’yi tam üyeliğe kabul eder, bu arada NATO yerine kuracağımız Avrupa Ordusu için engin tecrübesinden istifade ederiz…
Beride Tahran ve Moskova’dansa ses çıkmıyordu. Hâlbuki Rusya’nın daha düne kadar Suriye sahillerinde üsleri vardı. İran’sa Basra-İskenderun ve Aden Körfezi arasında bir Şiî alanı kurma konusunda hayli mesafe almış, Lübnan’a âdeta el koymuştu. Şimdi, Suriye’deki varlığı en fazla yüzde 10 olan Nusayri nüfusa yaslanmış bir diktatör, kaçmış, şartlar tamamen değişmişti. Artık, İran ve Rusya Suriye’de yoktu. Diğer yandan Ankara, Amman’da Türkiye, Irak, Suriye, Lübnan ve Ürdün dışişleri ve millî savunma bakanları ile istihbarat başkanlarının iştirakiyle bir toplantı yaparak DEAŞ’a karşı Müşterek Harekât Merkezi kurulması, Suriye’ye tam destek verilmesi ve uyuşturucu ve terörle ortak mücadele edilmesi kararı alınmasını temin ediyordu.
Bunlar olurken başkaları da boş durmayacaklardı:
İsrail ve diğerleri, Suriye’de Lazkiye ve Tartus’u, Hatay’da da Samandağı’nı kaşıdılar. Lazkiye ve Tartus’ta Esad rejimi kalıntısı çeteler, güvenlik kuvvetlerine pusu kurarak 10’un üzerinde güvenlik mensubunu öldürdüler. Devlet gerekli tedbirleri aldı. Mevziî bir ayaklanmak olmuş ve bastırılmıştı. Karşılıklı ölenler olmuştu. Hadise, derhal çarpıtılarak büyütüldü. "Suriye’de Aleviler katlediliyor" diye bir yalan piyasaya sürüldü. Samandağı’nda Nusayrilere destek mitingi yapıldı, kendini Nusayri şeyhi diye tanıtan bir kişi Ankara’ya seslenerek "ya Suriye’deki katliamı durdurursunuz veya İsrail’den yardım talep ederim!" diye haddini aştı. Tahran ve Tel Aviv olayların arkasındaydı ama daha başkaları da vardı. Rusya ve ABD, BMGK’yı âcilen toplantıya çağırdılar. Oysa Esad, on binleri öldürürken, İsrail, 100 bin Gazzeliyi boğazlarken bir itirazları olmamıştı.
İstemihan Talay, Türkiye gazetesinden Yılmaz Bilgen’e verdiği beyanatta bir vatanperverlik duruşu göstermiş. DSP’li Sn. eski Bakanın dedikleri şunlar:
-CHP, sahayı okuyamıyor. Küresel güçler, yeniden Suriye’ye çökme peşindeler. Türkiye, Lazkiye Türkmenleri için âcil eylem planı yapmalı ve Suriye Hükûmetiyle anlaşarak başka bir taraf devreye girmeden Türk askeri bölgeye inmelidir. Aksi takdirde 4 milyon Türkmen’in hayatı tehlikeye düşer. Şam’la resmî andlaşmalar yapmalı, Suriye hava sahası ile Lazkiye ve Tartus limanları kontrolümüzde olmalıdır. Akdeniz’in bir düşman denizine dönüşmesi Türkiye için felâket olur!..
Rahim Er'in önceki yazıları...