Günümüzde emsali olmadığı gibi dünya tarihinde de olduğunu sanmıyoruz. Mahkeme yoluyla Cumhurbaşkanı iskat edilmek/düşürülmek istenmekte, iktidar devrilmeye çalışılmakta. Bu iddianame, dünya gündemini bile sarstı. O iddianamenin mahkemeye verildiği gün "Türkiye, Katanga Kabilesi değildir" demiştik. Bugün çağdaş dünyanın nazarında bu derekeye düştük. Oralarda hukuk yoktur, şef vardır. Şefin dediği hukuktur. Bizde de hukuk şefleri var. Şefler milletle kavgalıdır. Milletin kalbindeki imana da başındaki örtüye de düşmandırlar. Malum iddianame konuşulmakta. Bazıları "yargıya saygı duymalı" diyor. Amenna. Fakat yargıya.. Mahkemeler üç unsurdan meydana gelir. Hüküm makamı, iddia makamı ve savunma makamı. Savunmayı avukat temsil eder, kişilere vekâleten oradadır. İddia makamını savcı temsil eder, devletin avukatıdır. Avukatlarla aynı seviyede masalarda oturmaları ve hakimler kararı müzakere ederken salonu terk etmeleri gerekir. İthal sistem ve üçüncü dünyalılık sebebiyle bunlar bizde olmaz. Savcı salonda yer alır ve hakimlere tesir eder. Onun için "yargıya karışılmaz", "yargıya intikal etti"... gibi sözler, dava başladıktan sonra hakimlerin görüşlerine müdahale edilemez demektir. Yoksa resmi avukat olan savcının iddianame adlı suçlamalarına karşı susup oturulur demek değildir. Zaten olay hukuku aşıp ideolojileşti. Bunu yetkin anayasa hocaları da tekrarlamakta. Teşebbüs, şu ân dahi parti kapatmak, iktidar devirmek, cumhurbaşkanına yasak getirmek kadar menfi tesirler meydana getirdi. AB böyle bir ülkeyi neden arasına alsın?. Yabancı sermaye niçin gelsin? 5 yılda elde edilen itibarımız yerle bir. Baş örtüsü davası açılınca "iktidar partisi, yüzde 60 oy alır" demiştik. Şimdi yüzde 75 alabilir. Fakat bunlar tahmin. Gerçek olansa bir cumhurbaşkanı, bir başbakan, bir hükümet hakkındaki bu suçlamalardır. Onlar artık aynı zamanda sanık, zanlı. Bundan sonra dış ülkeler devletimizi temsil eden bu kişi ve organlara nasıl inanırlar? Niçin inansınlar? Süresi belli olmayan bir zamanda muhatapları karşılarında olmayabilir. Kim zanlıyla ne görüşür? Hayali laiklik tehlikesi. Hayali iddialar. Mesnetsiz ithamlar. Öyle ki bu iddialar ileride sadece sahibini değil, onun çocuklarını da mahcup edecek kadar sıradandır. Ne var ki bizim yıllarımız mahvolduktan sonra hiç mühim değil. Yapılması gereken bu savcının tez zamanda dâvâyı geri çekmesi, kendisinin de emekliliğini istemesidir. Bütün dünya, dâvâya haksız diyor. Dünya yanılıyor da bir kişi mi doğruyu biliyor. Yüzde 47, 60, 75 vatan haini de bir bu hukuk teknisyeniyle ulusalcı yobazlar ve laikçi hokkabazlar mı Türkiye dostu? Savcı hemen davayı geri çeksin, kendisi de özür dileyerek emekli olsun. Anayasa Mahkemesi, zaten gereğini yapacaktır. Bir koca mahkeme bir sorumsuzluğun keyfiliğine alet olamaz. Dünyaya yeteri kadar rezil olduk. Bir ân evvel unutturmalıyız.