İstanbul Valiliği'nin Bayazıt'taki Kalkınma Ajansı'nın bahçesine girdiğinizde sizi bir levha karşılayacaktır. Osmanlı Türkçesi'ndeki bu mermer levhada 'Ana Mektebi' yazar. Sultan Abdülhamid Han devrinden kalma bina bugünkü ifadeyle 'anaokulu'dur. Anaokulu cemiyetimize daha yeni yeni giriyor. Halbuki, devlet 1905'te anaokulunu açmış. Sadece o mu? Sultan Abdülhamid dönemi bir eğitim seferberliği zamanıdır. Cumhuriyet devrinin ilk 50 yılının bütün yazar, asker, doktor, hukukçu ve her meslek mensubu münevverler o devirde yetişmiş ve bazı isimler bir daha da aşılamamıştır. Keyfiyet bu iken adı geçen Padişah zamanında başlayan maarif seferberliği ne İttihad ve Terakki ve ne de cumhuriyet döneminde devam ettirilmiştir. Hukukla eğitimle oynamak bir milletin başına gelebilecek en büyük felaketlerden biridir. Türkiye bu felaketi defalarca yaşadı. CHP hem devamlılık kültüründen uzaktır ve hem de eğitim sabıkalısıdır. Evvela bir önceki dönemi devleti ve eğitimiyle birlikte reddetti. '40'lı yıllarda ise bir Hasan Ali Yücel ideolojisi yaşandı. Köy enstitüleriyle köklerinden kopuk, kendi mazisine, cemiyetindeki ahlaka yabancı, hatta hasım fakat eski Yunan ve eski Roma'ya hayran nesiller yetiştirilmeye çalışıldı. 1970'ler CHP'sinde ise milli eğitim, Mustafa Üstündağ'a teslim edildi. Yine yerli değer namına ne varsa kazınıyor, muhafazakâr gençler, okulların önünden bile geçirtilmek istenmiyordu. İdeolojik taşkınlık o hale geldi ki 'hızlandırılmış eğitim' yalanıyla 45 günde öğretmen yetiştirildi. Binlerce yetersiz insana öğretmen diploması verme cinneti yaşandı. Bu hadise adalet bakanı Mehmet Moğultay'ın Tunceli'den ilkokul diploması olduğu dahi şüpheli hemşehrilerini tabur tabur getirip bakanlığa yerleştirmesiyle aynı zihniyetin mahsulüydü. Hasan Ali Yücel yıkımını Menderes iktidarlarında maarif vekili Tevfik İleri telafi etmeye çalıştı. Mustafa Üstündağ kıyımını Nihat Akay, Hasan Sağlam, Mehmet Sağlam gibi milli eğitim bakan ve eğitimcileri tashih etmeye uğraştılar. Tam artık bu karanlık ideolojiler bitti, eğitim kendisi olarak kalıp devam eder derken 1997'de 28 Şubat dip dalgası vurdu. Eğitimimiz bu defa hiçbir devirde olmadığı kadar yara aldı. 28 Şubat, eğitimde dine dindara, yerli değerlere savaş açtı. Demirperde rejimlerinde dahi görülmeyecek kadar katı bir anlayışla tek tip kafalar yetiştirmeye çalıştılar. Bugün de Hüseyin Çelik, Nimet Çubukçu ve Ömer Dinçer vasıtasıyla bu depremin yaraları sarılmaya çalışıldı, çalışılmakta. 4+4+4 Eğitim sistemi hayırlı olsun. İyi niyetli, esnek, seçilecek yolları fazla bir eğitim şekli hayatımıza girmekte.