Washington'un rahatsız olduğu konuların başında "Türkiye'deki Amerikan karşıtlığı" geliyor. Bu aşırı bir alınganlık. Memleketimizde şu gün için bir Amerikan aleyhtarlığının olduğu doğrudur. Fakat bu aleyhtarlık inişe geçmiştir. Başbakan Erdoğan ve Başkan Bush görüşmesi başta olmak üzere iki taraf hey'etleri arasındaki müzakerelerin Türk halkını tatmin etmesi durumunda daha da gerileyecektir. Bu karşıtlık veya aleyhtarlık gerçeğini iyi tahlil etmek lazım. Türkler, Amerikan düşmanı mı? Eğer öyle olsaydı ziyareti sırasında Bill Clinton'ı o kadar sempatiyle karşılamazdı. George Walker Bush'u bile nazik bir ev sahipliğiyle ağırladı. Türk kamuoyunun, halkın Amerikan yönetimlerinin yanlış icraatlarına tepki vermeleriyle Amerikan halkına düşmanlığı birbirine karıştırmamalı. Amerikan halkında da medyasında da Türkiye'dekinin on katı ağır tenkitler yapılmakta. Onlar da mı Amerikan karşıtı? Uzun yıllara dayalı büyük bir dostluk zedelendiyse bunun sorumlusu Amerikan yönetimidir. Bu yönetim, sadece Türkiye'de değil, bütün dünyada kendi ülkesine puan kaybettirdi. Birinci sebebi, nükleer silah iddiasıyla Irak'a girdiği halde iddianın asılsız çıkmasıdır. Türklerin rahatsız olduğu konularsa daha da özel. İmamı Âzâm ve Hazreti Ali türbelerinin açılan ateşten yara alması, din, kültür, tarih, komşuluk bağlarıyla bağlı olduğumuz Irak halkının yer yer çok ağır muamelelere maruz kalmaları, Türk askerlerinin Süleymaniye'de hakaret görmesi, hele dünyayı ayağa kaldıran Ebu Garip İşkenceleri, PKK'ya karşı hiçbir tedbir alınmaması. Bunları onlarca misalle çoğaltmak mümkün. Saydıklarımız olurken Türk halkı alkış tutamazdı. Başbakanın iki çift lafı ve birkaç yazı ile birkaç yürüyüş dışında bir şey de yapılmadı. Buna rağmen tuhaftır ki ABD alınmış. Sadece Amerikan yönetimi değil. Medyası da. Medyada bir süre evvel Türkleri aşağılayan makaleler çıktığı gibi Türk başbakanı, bakanları oradayken bugün dahi berbat yazılar kaleme alınmakta. Bir süper gücün bu kadar alınganlığı fazla. Amerikalılar böylesine alınacaklarına nerede ne gibi hata yaptıklarını soğukkanlılıkla tahlil etmeliler. Dünkü bir Amerikan gazetesinde hâlâ "ortada Osmanlının büyüklüğü kalmadı" diye yazı çıkabildi. Makalenin devamı da incitici ifadelerle dolu. Ne yazık ki bir kısım Amerikan politikacılarıyla bir kısım Amerikan medyası Türkleri de Türkiye'yi de Türk tarihini de bölgeyi de tanımıyorlar. Şüphesiz ki milletlerin, devletlerin hassasiyetleri olur, bu hassasiyetler alınganlıklara da yol açabilir. Ancak onların makul seviyede seyretmesi lazım. Günü gelince de unutulmalı. Türkiye'nin hassasiyet gösterdiği meselelerden bazılarını yukarıda sıraladık. Amerika'nın hassasiyeti ise tezkere problemi. Hakikaten Amerikan askeri, aylarca İskenderun açıklarında bekletildi. Sonunda tezkere red oldu. Ne var ki bu hükümete rağmen oldu. TBMM'nin kararı. Bize göre de tezkere geçmeliydi. O red ile çok şey kaybettik. Fakat oraya takılıp kalmak yanlış. Washington, tezkereyle, meşhur "Amerikan karşıtlığı"na takılmış gidiyor. Aynı üslupla devam ederse kimse bir şey kazanmaz. Amerika'nın karşısında dostluğu geliştirmek, pekiştirmek isteyen bir Türk hey'etinin olması şanstır. Yeni sayfalar açılabilir. Açılmalı da. Yeni sayfalar açılmalı, Türk milletini rahatsız edecek, bölgeyi rahatsız edecek yeni vahim hatalar da işlenmemelidir. Bunlar olursa Türkler neden Amerikan aleyhtarı olsun? Bizim geleneğimizde esas dostluktur. Üstelik eski dosta daha fazla değer verir, "her şeyin yenisi dostun eskisi" deriz. "Eski dost düşman olmaz" deriz. Tekrar ediyoruz, Amerika'ya düşen, Türkiye'yi, Türkleri anlamaya çalışmaktır. Amerikan gazeteleri ne yazarsa yazsın. Bir imparatorluğun mirasçısı olduğu fikri bu milletin genlerine işlemiş. Selef, haleften hürmetli davranmasını bekliyor.