Şu gün olmuş hâlâ bazı değer ve müesseseleri birbirine rakip gösterme hastalığındayız. Bu hastalık, eski ve kötü günlerin devamı. Açıktan kınanmasa bile dolaylı olarak, telmih yoluyla kınama çağrısı, ihbarlar yapılmakta. Cumartesi günü İstanbul'da MÜSİAD genel kurul toplantısı vardı. Bir başka işimiz olduğu için iştirak edemediğimiz toplantıyı ertesi gün gazetelerden takip ettik. Bir gazetemizdeki haberi doğrusu yadırgadık. Başlık şöyleydi. "Önce Fatiha, sonra İstiklal Marşı". Toplantıya başbakan Tayyip Erdoğan da katılmış. Bir sivil toplum kuruluşu olan MÜSİAD, önce bir hafıza Kur'an-ı kerim okutmuş, tilavet bitince de salondakiler hep beraber İstiklal Marşımızı seslendirmişler. Haberden hafızın Bakara suresinin 177. ayeti kerimesini seçtiğini öğreniyoruz. Ayrıca bu ayetin meali de yazılmış. Metnin devamında benzer bir başka bilgi daha var. ATO/Ankara Ticaret Odasıyla Türk Ocakları Genel Merkezi'nin de Ankara'da bir başka toplantısı varmış. Orada da sunucu, salondakileri "Fatiha süresince saygı duruşu"na davet etmiş. Bunların üzerinde biraz durmalı. Fatihayı İstiklal Marşına rakip gibi düşünen de göstermek isteyen de mutlaka rahatsızdır. Bu mübarek metinlerin her ikisi de bizim. Merhum Mehmet Akif'e İstiklal Marşını yazdıran ruhun enerjisi şüphesiz ki Fatihayı şerifin de içinde yer aldığı Kur'an-ı kerimdir. Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği... Adından da belli ki bir kısım iş adamlarının çatısı altında toplanıp ülke için koşturdukları bir müessese... Bu müessesenin yöneticileri, genel kurulunda böyle bir program tespit etmişler.. Bazıları da sadece bale gösterisi yaptırıyor. Onların açılışlarında Fatiha şüphesiz ki yok fakat İstiklal Marşı da asla yok. Peki o genel kurullar, neden haber olmuyor? Böyle bir soru dahi aslında bizi rahatsız etmekte... Ankara'daki toplantıya gelince... Aslında o toplantının sunucusunu tebrik etmek lazım. Belki de bir fikri zaruretten dolayı re'sen/ spontane olarak böyle bir cümle kullandı. "Fatiha süresince saygı duruşu". Şunu demek istiyor. "Saygı duruşuna kalkılacak, isteyen aynı zamanda Fatiha da okuyabilir." Kısacası, dileyen saygı duruşunda bulunur, dileyen Fatiha okur ama herkes aynı düzen içinde yer alacak. Bunda veya bunlarda yadırganacak ne var? Eğer laiklik vs. denirse çok yakışıksız olur. Gerçek laiklik kişiyi tercihinde serbest bırakmak demek değil mi? Birtakım sivil kuruluşların toplantılarına bile müdahale totaliter bir rejim uygulaması olmaz mı? Hâlâ nelerle uğraşıyoruz. İstanbul'daki genel kurulda hem Fatihaya hem İstiklal Marşına hürmet edilmekte... Ankara'daki "Batı Trakya'da Türk azınlığı" konulu toplantıda ise hiç de fena olmayan bir senteze gidilmiş. Haberden Batı Trakya Türklerinin dertlerine dair tek kelime yok. Buna mukabil emekli orgeneral Edip Başer'in de orada yer aldığı bilhassa yazılı. Fatiha okunurken emekli bile olsa general neden müdahale etmedi demek isteniyor. Şeklen böyle değil. Lakin kasten böyle. Fatiha da okumalıyız, İstiklal Marşı da.. Saygı duruşunda da bulunmalıyız. Rahmetle de yâd etmeliyiz. Kavgalara yeter artık. Kavga, çekişme bitmeli. Bu millet, kendi sentezlerine varıyor. İlişilmesin. Bugün önce Fatiha okunur yarın İstiklal Marşı. Veya önce saygı duruşu yapılır, sonra diğerleri okunur. Vatandaş rahat, iş adamı rahat, asker rahat. Medya niçin gocunuyor? Problem, başbakanın haberin yanındaki resimde de görüldüğü gibi elini açıp Fatiha okuması mı? Halbuki aynı başbakan üç gün önce de bir cenaze namazından sonra tabutun altına girmişti. Bu milletin başbakanı böyle olur.