Felaket, geliyorum demez" dememiz beylik bir söz mü oldu bilmiyoruz ama gerçek de bundan başkası değil. Din adamlarının, anlayanların dualarından biri şudur "yarabbi, bizleri âfâtı araziyeden ve semaviyeden koru". Tabiî buradaki "biz" bütün insanlıktır. "Âfât" afetler demek, yerden, gökten gelen afetlerden korunma dileği söz konusu. Şüphesiz ki en azından bazılarının aklına gelmiştir, gelir. Tek başına dua mı? Hayır, sebebe tevessül etmeden, tedbirlerini almadan olmaz. Maddi, fiziki, fiilî sebepler planında her türlü tedbir alındıktan sonra dua da mânevi bir tedbir olur. Bir kaç gündür sel felaketiyle karşı karşıyayız. İçimiz bir kere daha burkuldu. İstanbul, buranın en lüks semtlerinden Kemer Country de sular altında Batman da. Bir çok ölü var, devamlı da artmakta. Maddi hasar hesabını yapmak şimdilik imkânsız Bayramda bile on düzine ölü verdik. Sel, deprem başka memleketlerde de olmakta. Ama nerede oralardaki kayıplar, nerede bizdekiler? Bizde insan hayatından ucuzu yok. Su yollarına, dere yataklarına evler yapılıyor. İstanbuldaki bazı plazalar bile su yollarında. Alt yapıların çoğunda ihmaller, hırsızlıklar mevzubahis. Bazı müteahhitler, sadece bina inşaatlardan değil yol inşaatlarından da kendine yontmakta. Elbette, suçlu tek başına onlar da değil. Felaketlerde vatandaştan, mahalli ve resmi idarelere kadar herkesin payı var. Ancak afetler gelince akıllar başlara toplanmakta. Halbuki vatandaşa rağmen tedbirler alınsa bunlar yaşanmaz. Ne var ki vatandaşa rağmen iş yapmak da çok zor. Hem vatandaştan oy alacak, hem de ona rağmen evini, yolunu değiştirecek, menfaatine dokunacaksınız. Bu yürümüyor. Bu netice demokrasinin yumuşak karnıdır. Bunu yapabilen yönetici kolay yetişmiyor. Zira vatandaş menfaatine dokunulduğunda kendisi sokağa döküldüğü gibi medyayı da ayağa kaldırmakta. Lüks semtler, dev binalar yapanlar alt yapıları da tesis etmeli. Milyon dolarlık veya bir kaç trilyonluk villalarda oturanın da gece konduda oturanın da yolunu belediye yapmamalı. Bunların vergisi aynı olmamalı, mükellefiyeti eşit olmamalı. Bir ülke düşünün ki bir kısmı zelzelede, bir kısmı trafikte, bir kısmı terörde, bir kısmı kan davasında, bir kısmı selde gidiyor. İnsan hayatı Türkiye'de neden bu kadar sıradan? İnsan, eşrefi mahlukat, buna inanıp da bu felaket tablolarıyla karşılaşmak... Tezatlar içindeyiz. Artık, ciddi çok ciddi tedbirler alınmalı. Felaketler derse dönmeli. Zira, hakikaten hiç bir felaket, geliyorum demiyor, akıllı olan felaketi önceden hesap edip ona göre tedbir alır, hayatını, sosyal hayatı ona göre şekillendirir. Haydut, hırsız, akılsız ve halk dalkavukluğu bir araya geldiğindeyse felaketler ne ilk olur, ne son. Biz son manzaraya muhatabız. Şu millet hayatımıza bakınız. Ağladığımız vakit, güldüğümüzden fazla. Yoksa göz yaşlarımız mı sel olup akmakta? Tabut görüntüleri, hangi toplumda bu kadar alışıktır. Üçüncü dünyalıktan bunun için kurtulalım diyoruz.