Tarih kitapları, insanların alınıp satıldığı devirlerin haylice gerilerde kaldığını nakletse de gerçek öyle değil. Futbolda insan borsası astronomik rakamlarla dönmekte. Bu sektörde tuhaflıklar birden fazla, belki de onlarca. Tenakuza bakınız, yenen ve yenilen iki takımı çalıştıranlar yabancıdır, golü veya golleri atanlar yabancıdır, golü kurtaran yabancıdır fakat şampiyon yerli takımdır. Söyler misiniz, şerefin ne kadarı kime ait? Bir başka tuhaflık şudur, basketbol, voleybol, judo, güreş, tenis... bunlar da birer spor dalı olduğu halde bu oyunlarda karşılaşma veya şampiyonluk kazanılınca kimse sokaklara dökülmez, çığırından çıkmaz, kendi hayatıyla başkalarının hayatını tehlikeye atmaz. Futbolda ise tersi cereyan eder. Trafik, alt-üst olur, tabancalar patlar, yolda yürüyen veya balkonundan, penceresinden bakan vatandaşlar vurulur, öldürülür. Futbol, dünyada bazı kimseler için bâtıl bir dine dönüştü. Bu "din"in mukaddes renkleri var, stad adı verilen tapınakları var, holigan denen kutsal savaşçıları var. Cami, kilise, havraya bir başka dinden insanlar gidebilir. Ama bu modern zamanlar dinlerinin tapınaklarına bir başka rengin "din" salikleri asla giremez.. Sporun bir gösteri sanatı dalı olması gereken futbol neden böylesine yozlaştı, nasıl çığırından çıktı? Bazı taraftarlar, sanki satanist, futbol kulüplerinin dahi başı bunlarla dertte. Döner bıçağı ve şişlerle maça giden, maç kaybedilince başkanına galiz sözlerle söven taraftarı hatırlayınız. Sebep bir avuç insanın cebine giren yüksek ranttır. Bu yönüyle de uyuşturucu ticaretinden çok farklı değildir. Dolayısıyla bazıları için futbolcu ve futbol adamı bir nevi köle, maç sırasında tribünleri, maçtan sonra da sokak ve meydanları dolduran yüz binler de birer figürandır. Bu alanda 3 tip insan gözlemliyoruz, tatmin olma duygusu aç, kızlı-erkekli şımarık zengin çocukları, cebinde yarına çıkacak parası bile olmadığı halde tuttuğu kulüp yenince zafer sarhoşluğuyla kendini kaybedip dertlerini bir süre için unutan, kaybedince de kederlerini derinleştiren ayak takımı ve arka plandaki meşin top ağaları. Sahada top koşturandan, tribünde zıplayan, sokaklarda çıldıran yüz binler, bu ağaların ırgatlarıdır. Milyon dolarlar, bu ağaların kasasına akar. Bir de bu çarpıklığın mes'ulleri bulunuyor, onlar da okullar, medya ve aydınlar. Bu yıl da bir futbol takımımız şampiyon oldu. Şampiyon olan kulübün taraftarları, adabıyla eğlenir ve başarılarını kutlayabilirlerdi. Ne yazık ki o şampiyonluk bir hayatı kararttı. Şehirlerin trafiği mahvedildi. Binlerce kurşun atıldı. İsrafın haddi hesabı olmadı. Sanırsınız Türkiye bir ânda işsizlerine iş buldu, gelişmiş ülkelerin önüne geçti, üniversite önündeki yığılmalar bitti. Hayır, bunların hiç biri olmadı, yabancı antrenörün çalıştırdığı, yabancı futbolcuların yalnızca para aşkıyla top koşturduğu bir futbol takımı, ligi birincilikle bitirdi, o kadar. Öyleyse neden bu kötü netice? Bir yıl boyunca tv ekranlarından, gazete sayfalarından o tasvir ettiğimiz kitle öyle bir beyin yıkamaya tabi tutuldu, öyle bir gerildi ve sonunda şampiyonluk medya tarafından öyle bir mübalağa ile takdim edildi ki o gece futbolda fay hattı kırıldı, milyarlarca kilovat gücünde enerji boşalması yaşandı. Bir heyecan sapması, bir insanın hayatına mal oldu. Birileri milyon dolarlarını katladılar, fakat bir aile daha 12 yaşında olan kız çocuklarını kaybetti. Bir futbol takımının şampiyon olduğu akşam annesiyle birlikte evine giden bir çocuk pahalı marka siyah bir cipten atılan bir kurşunla öldü. O çocuk hayatından oldu, o ailenin hayatı karardı. Ama kimsenin kılı kıpırdamadı. Bir gazetenin manşet haberi hariç ne gazetelerin 6-7 sayfayı bulan spor haberlerinde ne tv'lerin spor saatlerinde ne spor köşe yazılarında ne koca futbol akıldanelerinin yorumlarında ne bir yerde kınama görüldü. Daha üzücü olan, o şampiyon takım kederli aileye sahip çıkacağına dair vaadde bulunmadı. Tatminsizlik illetiyle malul şımarık sınıftan bir zengin çocuğunun cipten attığı kurşun ve sönen bir hayat ve bir ailenin müthiş daramı... Sonrası bir varmış bir yokmuş. Hayır sonrası bir masal olmamalı! Bu ülkede polisin dirayetle çalıştığı ortaya çıkmalı. Trafikte kayıtlı o marka kaç cip varsa tek tek sorgulanmalı, kayıtlar incelenmeli ve o katil yakalanıp adalete teslim edilmelidir. Bir de herkes aklını başına toplayarak bir oyunun nasıl olup da adeta bâtıl bir din haline geldiğini düşünmeli. Daha beter acılara maruz kalmamak için dünyayla birlikte ortak tedbirler alınmalı.