BKY-Babıali Kültür Yayıncılığı, önce "Girit" ismindeki kitabı yayınladı sonra da "Oniki Ada"yı. Her iki çalışma, bir yıl kadar evvel arka arkaya basılmışlardı. Prof Dr. Cemalettin Taşkıran'ın Oniki Ada ismindeki kitabı, matbaadan masamıza gelince arkadaşlarımıza şunu söyledik. "BKY devletin yapması gerekeni yapıyor, yeni nesillerin Oniki Ada'dan haberleri bile yok". Bu gerçeği, emeği geçenler, işin çilesini çekenler adına dile getirmek bir vazifeydi. Hakikaten öyle BKY devletin vazifesini deruhte etmekteydi. Zira Ermeni ihtilafını en iyi şekilde izah eden Ermeni Tehciri ve Sürgünden Soykırıma Ermeni İddiaları adlı kitapları da BKY hizmete sunmuştu. Bunlar da Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu'nun göz nuru eserlerdi. Aynı şekilde tarihimizin dönemeç noktalarında devletin başında bulunan Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman ve II. Mahmud adlı eserler de BKY tarafından kültürümüze kazandırılmıştı. Zikredilen kitaplar, çok değerli bir eser olan Bir Darbenin Anatomisi gibi Yılmaz Öztuna'nın kalem mahsulleriydi. Aynı mütefekkirin IV. Murad adlı çalışması ise yakında çıkacak. Yine yakında Fatih'e dair bir eserle de bu Sultanların Sultanı Padişah'a karşı vefa borcumuzu eda için bir adım atmış olacağız. Padişah Anneleri/Valide Sultanlar ise az iftiraya maruz kalmamışlardı. Onların şefaatine İbrahim Pâzan'ın gayretiyle talip olduk. Bunları yaparken "divanesi kaldık Allah yolunun" diyen şair misali bu çetin, bu meşakkatli ve bu zorların zoru azap yokuşunda kendimizi yalnız kalmış hissediyorduk. Onun için dünkü yazımızı heyecanlı satırlarla bitirdik. Genelkurmay, web sayfasında Oniki Ada'yı, Yavuz'u, Kanuni'yi anlatıyor, Rodos'u gündeme taşıyor, Osmanlı'yı tâzimle Yâd ediyordu: "Fetihten itibaren (1522-1828) 306 yıl Rodos, Osmanlı idaresinde en huzurlu dönemi yaşamıştır. 1828 Londra Protokolü ile Rodos Adası ve On İki Ada, İngiltere-Fransa ve Rusya'nın himayesine alınmıştır. Rodos Adası, 1912'de Trablusgarp Savaşı sırasında İtalya tarafından işgal edilmiştir. Lozan Antlaşması ile On İki Ada İtalyanlara bırakılmış, Ekim 1943'te İngilizler Rodos'ta İtalyan idaresine son vermiş; ancak hemen sonra Almanlar Rodos'u hava indirme harekâtı ile işgal etmişlerdir. 9 Mayıs 1945'te Müttefikler adına İngilizler Ada'yı Almanlardan almışlarsa da fiilen Yunanlılara vermişlerdir. Adada bulunan 2000-2500 civarındaki Türk nüfusu, "bölge, İtalya topraklarından sayıldığından" 1923'teki Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi sırasında mübadele dışı tutulmuştur. 390 yıl (1522-1912) Osmanlı hâkimiyetinin hüküm sürdüğü Rodos Adası ve On İki Ada, 10 Şubat 1947'de yapılan Paris Antlaşması ile 1 Nisan 1947'de resmen Yunanistan'a teslim edilmiştir. Yunanistan, 1923 Lozan Antlaşması ve 1947 Paris Antlaşması'nın şartlarına aykırı olarak Türkiye'nin güvenliği açısından hayati öneme sahip olan Rodos Adası'nı ve On İki Ada'yı dünyanın gözü önünde silahlandırmaktadır. Aslında Yunanistan bu davranışıyla, temeli 1850 yılında atılmış olan ve bugüne kadar da türlü oyunlarla başarı ile yürüttüğüne inandığı "Megali idea" politikasının gereğine uygun hareket etmekte ve bunu yaparken de gayet kurnazca, dünya kamuoyunu, bu "Adalara karşı yayılmacı emeller besleyen hayali Türk tehlikesine" inandırmaya çalışmaktadır. Tabiatıyla bu tarz bir politikanın başarı sağlayabilmesi için de buralardaki Türk varlığı eritilmeye çalışılmaktadır. Bu da hızlandırıcı bir etken olmaktadır. Dolayısıyla Rodos'ta Yunanlılar tarafından yapılan baskı ve tehditler sonucu Türklerin, sahibi bulundukları geniş arazilerini ve sair mülklerini yok pahasına satarak veya bırakarak doğdukları yerleri terk etmek zorunda bırakılması adalardaki Türk varlığının hızla erimesine sebep olmuştur. Ayrıca Osmanlı dönemine ait birçok kıymetli eser "Fethi Paşa Saat Kulesi, Türk Kütüphanesi, Türk Şehitliği vs." Rodos'ta Vakıflar İdaresinde bakıma muhtaç bir durumdadır. Bu eserler bilinçli olarak ya harap edilmekte ya da çeşitli bahanelerle ortadan kaldırılmaktadır." Bunlar, enfes, acı ve trajik realiteler. Hepsi iç içe. Hem iftihar, hem göz yaşı, saç örgüsü gibi. Bizler, Osmanlıya hakaretle dolu ders kitaplarından mezun olmuş şanssızlar olduğumuzdan hakkın teslimi karşısında kayıtsız kalamayız. Fakat neden tam da -tabir caizse- doğuda karlı bir cephe açılırken bir de batıda kanlı cephe açmak niyetini çağrıştırırcasına eski defterler karıştırılıyordu? Rodos'un stratejik ehemmiyeti de Yunanistan'ın adaları silahlandırma keyfiyeti de yeni değil. Asker bunları bilir. Öyleyse neden şimdi? Hayır, hata işte bu telakkide. O defterler, her zaman yeni. Bu sebeple o satırlar pas tutma yolundaki genç hafızaları tazelemek için yazılmış olmalı. 20 Aralık 2007 Rodos'un fetih seneyi devriyesidir. Hani dedik ya BKY devletin yapması gerekeni ifa etmekte, hani dedik ya artık Oniki Adayı bilen kalmadı diye. İşte o endişeden olsa gerek, tarih şuurunu besleme gayesiyle Ege mavi sulardan öte gözlenmekte. Kerkük ne ise Rodos o. Tezimiz ilgilisi tarafından bilinir, "Ankara'nın savunması Kerkük'ten geçer". Onun gibi Adana'nın Kıbrıs'tan, Antalya'nın Rodos'tan. Yazımızı tekrarın bereketine vasıl olma ümidiyle dünkü gibi bitirelim, ekonomik savaştayız, bu tamam. Sıcak temas da olanca muzaffer edasıyla işte ortada. Ya kültürel savaş? Antalya'nın en mutena semtinin adı eski bir işgalcinin ismine izafeten İ harfi ihmaliyle Talya olursa. Anadolu'nun batısına Kapadokya denirse. Caddelerimiz bir tarafa, ara sokaklarımız bile işgal ülkesi manzaraları verirse, veriyorsa. O zaman muhakkak ki kültürel mücadele de mukaddes bir savaştır. Her şey tünel, yol, bina vs'den ibaret değil. İnsanların batınları harap olduktan sonra zahirleri mamur olsa ne çıkar?.