Mübarek ve muazzez Çanakkale Zaferi'nin günlerindeyiz, bir taraftan o yiğit vatan evlatlarına rahmet dilerken, diğer taraftan kendimize şunu soruyoruz: "Acaba 1915 şartları bugün yaşansaydı, aynı açlık, çıplaklık, yoksulluk bugün de hüküm sürseydi, yedi düvel, yedi yandan hücum etseydi yine aynı zaferi kazanır mıydık?.." Allah, tabii ki o günleri bir daha göstermesin. Ancak, o ulvi feragat, fedakârlık ve kahramanlık tekrarlanır mıydı bilemeyiz. Tekrarlanması için insanın maddeden ibaret olmaması lazım. Sadece yiyen, içen, çıkartan ve çiftleşen insandan kahraman yontulabilir mi? Bu topraklarda bin yıllık bir mirası tüketiyoruz. Hem mirasları yendi, hem o mirası bırakanlara türlü-çeşitli hakaretler yapıldı. Anadolu fethine "işgal" diyebilen zift yürekli sözde aydınlar çıkmadı mı? "İstanbul'da ne işimiz vardı?" diyen kansızlar olmadı mı? Bu ülkede mukaddes dinimizden tarihe, edebiyattan milli olana ne varsa hepsi tahribe çalışıldı. Son oyun Çanakkale şehidlerinin uğruna can verdiği değerlerden aileyi bitirmek. Boşanmalar da en azından kapkaç kadar tehlikeli. Bunlar bizde yaşanırken başkaları, on binlerce mil öteden gelerek tarihlerine de mezarlarına da ölülerine de sahip çıkmaktalar. Bizde tarih şuuru, milli ruh, kısacası soysuzların "vatan-millet-sakarya" diye alay ettikleri ne varsa Çanakkale işgalcileri, bunları bayrak yapmaktalar. Anzaklardan özür dilemeye az kaldı. Köksüzler, nerede ise dedelerimizi "ne kafasız insanlarmış, neden işgali engellemişler, ne güzel olacaktı tâ bir asır evvelinden medeni dünya ile entegrasyona gidecektik" diye itham edecekler. 1915 işgalcileri bugünkü Irak işgalcileridir. Değişen ne? Manzara dünün devamı. Çanakkale'yi, Gelibolu'yu karadan ve denizden aşarak İstanbul'a varmak isteyenler, bu sebeple 253 bin Mehmetçiği toprağa düşürenler, bir nesli ortadan kaldıranlar, kahraman muamelesi görmekte, şehidlerimizle eşitlenmekte. Lozan andlaşmasıyla işgalcilere mezarlıklarına bakım onarım, ağaç dikme gibi haklar verilmiş. Şimdi bunu bütün Gelibolu'ya teşmil etmek istemekteler. Yeni Zelanda başbakanı, 2005'te bunu Türkiye'den resmen istedi. İsteklerini işleyerek geliştirmekteler. Bölgenin orman bakanlığından alınarak kültür bakanlığına devrini talep edecek kadar rahatlar. Anzak torunları, Yeni Zelandalılar, Avustralyalılar Gelibolu'da hükümranlık rüyasındalar. Gelibolu'nun işgale gelen devletlerle işgale uğramış Türkiye tarafından ortaklaşa yönetilmesi için uğraşmaktalar. Orman bakanlığı bölgede dedelerimizin mezarlarını ortaya çıkarıyor diye huysuzlanıyorlar. Bunu hükümet nezdinde de şikâyet konusu yapmaktalar. Bugün hükümet yarın AİHM, öbürsü gün BM. İddialara göre dışişleri de orman bakanlığına men yazısı yollamıştır. Abdullah Gül'ün milli mevzularda bizden farksız olmadığını biliyoruz. Uyanık olmalı. Bürokratik bir ihanete uğramasın. Adına yazılar dolaşmakta. Bunlara tatmin edici bir izahat getirmeli. Gariptir ki Kıbrıs hallolmadan Irak patlıyor. Orası altüst olurken, Türkiye'yi de içine çekme istidadı gösterirken bu defa da Montrö Boğazlar Sözleşmesi gündeme geliyor. Oyun büyük. Kimse uyumasın. Hem aileyle oynanıyor, hem insanla hem vatanla. Bu "tek dişi kalmış canavar" ne doymaz bir canavarmış!..