Birleşmiş Milletler genel sekreteri Kofi Anan, 1997'de bu göreve geldi. Onun gelmesi iki bakımdan istisnaydı. Bir Afrikalı ilk defa buraya yükseliyordu. İlk defa teşkilatın içinden bir diplomat genel sekreterliğe geliyordu. 1938 Gana doğumlu. Yoksul kıtanın hali vakti düzgün bir ailesinin oğlu. Afrika'nın iki büyük kabilesinden biri olan Fante'ye mensup. Amerika ve Avrupa'nın seçkin okullarında lisans ve lisans üstü eğitim alarak diplomasi merdivenlerini tırmanmış. Selis şekilde İngilizce ve Fransızca konuşmakta. Fante ve bir çok Afrika dilini biliyor. İki evlilik yapmış. İlk eşi Nijeryalı iken ikinci eşi İsviçreli. Her ikisinden de çocukları var. Annan biyografisi yazmayacağız, bir Kofi Anan tahlili yapmak istiyoruz. Siz de bu adamın yüzüne bakınca ezilmiş insanlara mahsus bir ıstırap okumuyor musunuz? Annan'ın güldüğünü hiç gördünüz mü? Sanki hep çile çekmiş bir insan, sancılar içindeki biri gibi. Öyle anlaşılıyor ki Kofi Annan, mensup olduğu ırk ve kıta ile sahip olduğu imkânlar arsında tezatları yaşayan bir karakter sergilemekte. Yetki, servet, imkân zirvelerinde dolaşabilir. Kendisini BM genel sekreterliğine getirdiler. Onu oraya getiren zenginler kulübü. Zenginler kulübü oraya getirdi sonra da emirlerini dikte etmeye başladılar. Kofi Annan'ın halinden öyle okunuyor ki çok kere inanmadığı işlerin altına imza atmış. Vicdanı, zengin devletlerin, fakir ülkelere karşı uyguladığı insanlık dışı muamelelere isyan etmiş olsa bile onların gücü karşısında bir şey yapamamış... BM, Annan döneminde de yalnızca zenginler kulübüne hizmet etti. Hatta Irak ve Lübnan işgallerinde BM fiilen bitti, BM'nin varlığını sorguladık. Bir kötülüğün yanında, yöresinde olup da ona engel olamamak ne demektir? O belki de hepimizden çok bu ıstırabı çekti. Bize öyle geliyor. Bir yanda kendi içinden çıktığı yoksul Afrika, diğer tarafta batılı zenginlerin yıktığı Asya, Ortadoğu kavimleri. Belli ki BM genel sekreteri bütün bunları içine atmış. Onun için Irak'a dair, Filistin'e dair, KKTC'ye dair şimdi konuşmakta. Irak, iç savaştan öte, Saddam Hüseyin zamanından beter halde, hiç değilse o günlerde çocuklar okula gidebiliyordu diyor. Filistinli insanların dramını gözler önüne sermeye çalışıyor. En son olarak da KKTC'ye tatbik edilen izolasyonun kalkması için bir atak yaptı. O kadar ki aldığı tedbirle neredeyse bu taktik veto edilemeyecek. Barış gücü askeri tayinini izolasyonun kaldırılması şartına bağlamış. Bütün bunları 10 yıl sonra, tam da işinin biteceği son ayda mı yapacaktı? Denebilir. Daha evvel neredeydi? Diye hesaba çekilebilir. Daha evvel de aynı yerdeydi. Ancak daha evvel ABD'yi, İsrail'i ve diğerlerini bu şiddetle tenkit etseydi yerinde kalamazdı. Son dakikada bile olsa gerçekleri haykırıyor. Onları hatıratında da yazabilirdi. Şimdi, görevinin başındayken söylemesi her şeye rağmen iyidir. Vicdanının sesini konuşturdu. Kara rengin sesi, mazlumların sesi. Kim bilir belki de hayatı pahasına konuştu. Annan kısa süre sonra ölürse şaşmamalı...