Belki bilmeyenler vardır, o yüzden tarif etmeli; Gülhane Parkı, Topkapı Sarayı'nın Eminönü tarafı eteklerindedir. Vilayet tarafından girilip, Sarayburnu tarafından çıkılır, tersi de mümkün. İstanbul'da yazlık imkânı bu kadar gelişmemiş ve nüfus da böylesine artmamışken halkın en önemli dinlenme mekânlarından biriydi. Gülhane, eskiden sarayın bahçesiymiş, adı üzerinde gül evi olduğu gibi çok cins domates ve diğer zerzevat da yetiştirilirmiş. Bugün Topkapı Sarayı ile arası kapalı... Siyasi ve sosyal tarih bakımından ise Gülhane Hattı Hümayunu'na sahne olması unutulmazdır. Sadrazam Mustafa Reşid Paşa, 3 Kasım 1839'da burada Hattı Hümayun'u/padişah kararını ilân etmiştir. Padişah, Abdulmecid'tir. Her ne kadar davul onun boynundaysa da tokmak, sadrazamın elindedir. Hukuk, sosyal ve siyasi alanda köklü bir devrimdir, bir bakıma Gülhane Kriterleridir. Konumuz Gülhane tarihi değil, ulu ağaçların, içinde güzel güllerin yer aldığı, güzel bahçelerin bulunduğu Gülhane İstanbul'a mührünü vuran mühim mekânlardan biridir. Bu mekân, parayla girilen bir park ve konser alanıydı. İstanbul Belediyesi, geçtiğimiz yıllarda bu bahçede konser verilmesini yasakladı. Davul gibi yüksek ses ve titreşime yol açan çalgı aletleri, çevredeki tarihi eserlere, duvarlara zarar veriyordu. Kararın uygulanması aynı zamanda Fethin 550. yılına denk getirildi, Parkı ihale edildi ve adeta yeniden doğdu. Şimdi çok yakınımızda bir tabiat harikası var... Rumeli Hisarına gelince... Onun da tarihini anlatacak değiliz. Fakat bir kaç kelimeyle bilgilerimizi tazeleyelim. Rumeli Hisarı'nın diğer adı Boğazkesen Hisarı'dır. Bu muhteşem üstü muhteşem kale, İstanbul'un fethi esnasında Karadeniz'den gelecek haçlı yardımlarını durdurmak için boğazın Avrupa yamacına inşa edilmiştir. Bugün Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün yanındadır. Denir ki, inşaat Sevgili Peygamberimizin -aleyhisselam- isminin kufi yazıyla stilize edilmiş şeklidir. Hisar sanki daha sonraki İstanbullulara mânevi bir armağandır. Anadolu yakasında Yıldrım Bayezid Han'ın yaptırdığı Anadolu Hisarı, karşısında da II. Mehmed Han'ın bu hisarı yükselmeseydi, İstanbul Boğazı bugün aynı güzellikte olamazdı. Rumeli Hisarı veya daha hoş ismiyle Boğazkesen Hisarı'nın eteklerinde Kayalar Mezarlığı vardır. Fetih askerinden bir çokları orada yatıyor olmalı. Hisarın tam ortasındaysa şiir kubbeli, selvi minareli bir Osmanlı camii vardır. Hayır, vardır değil, varmış... O şiir kubbeli, selvi minareli narin sanat eseri nice zamandır yok. Zarif mâbetten geriye kalan sadece yıkık bir minare. Kiremit renkli o yıkık minare, bugün tarihi mekânın ortasında bir devrin mezar taşı gibi, yapayalnız.. Minare, geçmişine ağlarken duyan gönüller de Hisar ve cami için hüzünlenebilir. Çünkü o cemaat mahalli yani dünkü cami, bugün konser pistidir. Orada Rumeli Hisarı Konserleri verilmekte. Peki, yüksek volümlü çalgı aletleri Topkapı Sarayı, Gülhane için tehlike arz ederken zaten yıkıldım yıkılacağım diye duran kırık ve kırgın minare ve hisar duvarları için tehlike değil midir? Herhalde tehlike... O halde neden orası çılgın konserlere sahne olur? Halbuki bir çok stad ve konser olacak yer var. Üstelik, konser saatlerinde Boğaz trafiği de kilitlenmekte. Buna rağmen bu konserlere Kültür Bakanlığı başta olmak üzere bir çok kamu kuruluşu destek vermekte. Kültür Bakanlığı'nın diğer resmi kuruluşların böylesi bir yıkıma yardımcı olmalarını kendimize izah edemiyoruz. Ortada bir kasıt yok ama, inanılmaz bir dikkatsizlik olduğu kesin. En azından bu sezondan sonra Konserler, trafiği de engellemeyecek tarihi olmayan başka bir alana taşınmalı, Boğazkesen Hisarı bakıma alınmalı ecdad yâdigârı cami tekrar inşa edilmelidir. Bu noktada zenginlerimize de iş düşüyor. Konser pisti yapılmış bir caminin masrafını hangi fedakâr zengin, "ben üstleniyorum!" diyor? Başlıktaki sorunun cevabına gelince. Bir eser diğerinden daha az değerli değil. İstanbul bunlar ve benzerleriyle İstanbul'dur. İstanbul onlarla bizimdir