Bütün yorumlar, tahliller, konuşmalar ve en nihayet hükümler, gelen haber, verilen haber, yazılan haber üzerine kurulur. Haber, doğruysa varılan sonuç da doğrudur. Haber yanlışsa bir kısım insanlar yalancıdır, bir kısmı ise yanıltılmış.Yalancılar o haberi yapanlar, yanıltılanlar ise habere güvenerek bir fikri münakaşa zemini oluşturanlar. Bu kadar iletişim fakülteleri açıldı. Alaylı devri bitti. Köprülerin altından çok sular aktı. Basın-yayın dünyası teknolojik devrimler yaşadı. Neler oldu, neler bitti ama haberciliğimiz arzu edilen kaliteyi bir türlü yakalayamadı. Hâlâ asılsız haberler yayınlanabiliyor. Hâlâ habere ideoloji katılabiliyor. Meşhur gazetelerimizde bile hâlâ üst paragrafıyla alt paragrafı birbiriyle çelişen haberler çıkabiliyor. Böylesi haberler revaçta, bunlar sür manşet ve manşet. Haberde sorumluluk ve ciddiyet, haberde dürüstlük esas olması gerekirken kolaycılık izleniyor.. 40 yıl öncenin imkânsızlıklar içindeki gazetecisi bugünkü meslektaşından çok daha ileriymiş. O devirde "gazete yazıyor" dendi mi akan sular dururdu. Gazete yazınca bitmiştir, doğruluğu tartışılmaz. Şimdiyse inançlar sarsılmış durumda. Tirajlar neden artmıyor? Neden 50 yıl evvelinin tirajları değişmiyor? Uzaylılara gazetecilik yaparsanız böyle olur. Nerede habere dair araştırma? İşe geldiği gibi haber kotarılmakta. Nabza göre şerbet cinsinden şişirme satırlar, kurşun sıkar gibi satırlar, rezil etmeye dönük fotoğraflar. Bunlarla hayatlar mı kararır, yuvalar mı yıkılır, felaketler mi gelir, kimin umurunda? Haber dili de berbat. "İlgi-alaka", "evliya-ermiş" gibi eş anlamlı kelimeleri farklıymış gibi yazan cahil muhabirler, bu yurdun, bu topraklar tarihinin kıssa, menkıbe, efsane, din, tarih ve folklorik kültürüne yabancı yazı işleri müdürleri, onların imalatını manşetlere taşıyan genel yayın yönetmenleri... kısacası yabancılaşmış aydınlar, yerli halka haber yapmakta.. Bunlar gerçek. Bütün medya mı böyle, hayır asla! Ancak milletle, onun değerleriyle kavga eden bir haber dahi medyayı töhmet altında bırakmakta. Mümkündür, manşet sıkıntısı çekilebilir. Ne var ki manşet sıkıntısı, bir başka türlü bölücülük yapma, azınlığa çoğunluğu linç etme hakkı vermez. Cephede bile hekim, mesleğini icra eder, gelen hastanın milliyeti, onu ilgilendirmez. Hekim, tedavi yapar, siyasi irade karar verir. Haberci, her halükârda karşı görüşe, savunma hakkına saygı duyarak objektif haber yapar, hele özel haberde mutlaka böyledir. Yoksa manşetlerden darağaçları kurarak yapılan asılsız veya şişirme, yahut şantaj haberler bir şekilde dönüp gazete veya televizyonu vurur... Gazeteci, haberi namus telakki etmeli. Namuslu haber yapmalı. Haberde en ufak bir leke olmamalı. Haberdeki leke, gazetecinin alnındaki karadır.