İnsanın hayaline yasaklar getirmek hiç doğru değil. Hayalperestlik yanlıştır. Ne var ki kuru akıl, kuru mantık ve kuru fikir de yanlış. İnsanın hasret tarafı vardır, duygu tarafı vardır. İnsan, sevme melekesiyle taçlanmış bir varlıktır. Hayalden mahrum olan, bunları nasıl yaşayabilir? Bin hayalden birinin gerçek olması, insanlığın altın buluşlarından biri olabilir. Bizim kaybedilmiş zamanlarımız var. Biz, kayıp zamanların mağdurlarıyız. Kaybedilmiş insanlarımız, kaybedilmiş şehirlerimiz, kaybedilmiş vatanlarımız var. Biz, kimiz? Biz, Balkanların, Kafkasların, Anadolu'nun, Orta ve Kuzey Afrika'nın, bütün Orta Doğunun, bütün Orta Asya'nın ve bütün İslam âleminin çocukları. Türk, Arap, Kürt, Arnavut, Boşnak, Çerkez ve daha niceleri. Biz kendi coğrafyamızın yetimleriyiz. Bu coğrafyanın mağdur ve mahzun ve mazlum çocukları iki asırdır sahipsiz. Kurtlukta düşeni yemek esastır. Bu dünya kurtlar sofrası. Aç kurtlar, ümmet ölçekli coğrafyamızı bir cep defteri küçüklüğüne mahkum ettiler. Vatan emlakçı arsası olamaz. Vatan ölçü birimiyle değil, hayal, aşk ve duygularla ölçülür. Hani ne demiştik? 'Osmanlı Sonrası Ardçı Sarsıntılar'. Şu topraklarda yaşanan her ne kavga varsa hepsi bu ardçı sarsıntılardır. Bu coğrafya ortopedik özürler içinde. Bu coğrafya hatalı kaynamalarla sakatlandı. Hep hayal etmişimdir. Onları düşününce tüylerim ürpermiştir. Nasıl ıstırap verici bir haldir. Bir gün bir harp patlak vermiş ve birkaç sene içinde ne varsa elden çıkmıştır. Artık şehrin tarihi kalesinde başka bayrak dalgalanıyordur. Bir işgal yaşanıyor, ana-ata yurdunu terk mecburiyeti doğuyor. Nehirlerin, şehirlerin ortasından geçmesi zenginliktir. Hudutların şehirleri bölmesi ise ıstırap. Bu cemiyette son yüzyılda kaç nesil, Üsküp, Gümülcine, Bahçesaray, Kerkük, Musul, Bağdat, Halep, Şam, Mekke, Medine gibi onlarca ve onlarca şehrin melankolisini yaşadı. Nice dede ve ninemiz ayrılığın bir gün biteceği ümidiyle bekledi. Kolay değildir. Bir büyük coğrafyanın hükümranı iken birden çevrenizde size rağmen hissedarların çıkması. Bu toprakların insanları, sosyolojik ve psikolojik şoklara maruz kaldılar, şuuraltları altüst oldu, hayalleri tutuştu, kabulleri saldırıya uğradı, yarınları karartıldı. Toprak, ayaklarının altından kayan o insanların bir de üstüne üstlük, kültürleri ellerinden alındı, kelimeleri katledildi, birbirlerine yabancılaştılar. İç dünyaları sürgün yurdu oldu. Kurtlar, kendileri yiyeceği kadar yedikten sonra yerlerini taşeron diktatörlere bırakarak sanki gittiler. Halep, böyle bir taşeron diktatör rejimin mazlumu. Halep, şimdi bir kere daha ağlıyor. Halepli çocuklar, bu bayram gülemeyecek. Arakanlı çocuklar, Somalili, Yemenli çocuklar gibi. Acaba gelecek bayram ağlama sırası kimde?