Kimse "bu millet, iyilikten anlamaz..." gibi sözler etmesin. Kimsenin böyle bir hükme hakkı yok. Kimsenin böyle bir hükme hakkının olmadığının en son delili, Sakıp Sabancı'nın cenaze namazıyla defin merasimi oldu. 12 Nisan günü öğle namazında Fatih Camii, yine tarihî günlerinden birini yaşadı. Bilen bilir ki selatin camilerimiz binlere kucak açacak büyüklüktedir. Buna rağmen cami içi doldu, iç avlu doldu, dış avlu doldu. İğne atılsa yere düşmeyecek gibiydi. 15 bin kişi vardı diyebiliriz. Cemiyetin her sınıfından, her cinsten, her yaştan vatandaş, oraya koşmuştu. Ayrıca Fevzi Paşa Caddesi, tâ Edirnekapı'ya kadar iki yakalı olacak şekilde meraklılarla doluydu. Kadın, çoluk-çocuk, genç- ihtiyar, herkes yol kenarına dizilmiş cenaze arabasının geçişini bekliyordu. Dudaklar kıpır kıpır dua edilmekteydi. Okmeydanı yokuşunu aştıktan sonra E-5 üzerindeki üst geçitte de insanlar salkım saçak bir halde cenaze arabasını bekliyorlardı. Aynı şekilde Zincirlikuyu Kabristanı'na giriş yolları da tıklım tıklımdı. Kabristan yollarında ise zaten insan seli vardı. Kabristan içindeki Zincirlikuyu Camii lebalep haldeydi... Sakıp Sabancı da kendisi gibi nisan ayında vefat eden Turgut Özal misali toplumu bütün kesimleriyle bir araya getirdi. Bazı kimseler sadece hayatta değil ölümleriyle de birleştirici rol oynamakta. Sabancı bunu yaptı. Doğrusu görevini çok iyi şekilde başardı. Hayır-hasenatlarının çapını şimdi daha iyi görüyoruz. Anadolu'dan çıkıp bir dünya markası olmak kolay değil. Bu marka oluşların arkasında büyük yorgunluklar, iyi bir zekâ ve bitmez bir enerji var. Hepsinden önemlisi ise tevazu ve dürüstlük. Aile kabri girişinin iç tarafında Hacı Ömer Sabancı'nın bir sözünü yazmışlar... "Hilekârlık, ahmaklık, gurur, eşekliktir." Merhum Sakıp Sabancı'nın hayatı olduğu gibi uğurlanış güzelliği de herkese ders olmalı. Fedakârlık yapmayan, yük çekmeyen, zahmete katlanmayan... neden sevilsin? Onlar, bu güzelliği nasıl hayal edebilir? Bu toplumun "çalışmak, çalışmak çalışmak" diyen fakat bunu lafta bırakmayıp gerçekten çalışan yeni müteşebbislere ihtiyacı var. Bankadan kredi alıp üç günde parlayıp dördüncü gün sönen, sönerken nice ocakları da söndüren zengin değil, dolandırıcıdır. Anne-babalar, dolandırıcı değil, müteşebbisler yetiştiriniz!.. Sadıka ananın da Hacı Ömer Sabancı'nın da sizden daha fazla tahsili yoktu... Bu bir diploma değil, gönül işi. Onun için gönülden gönüle yol oluyor da on binler bir ânda buluşuyor.