Halkın Cumhurbaşkanına bakışı

A -
A +

Sayın Cumhurbaşkanımız Anayasa Mahkemesi Başkanı iken kurumun 32. kuruluş yıldönümü münasebetiyle tarihi bir konuşma yapmıştı. Konuşmasında demokratikleşmenin lüzumu üzerinde duruyor ve bugün hükümetin gerçekleştirmeye çalıştığı bir çok reformları daha o günden dile getiriyordu. O konuşmaya ilk dikkati çeken ve ilk desteği veren kalemlerden biriyiz. Demokratik bir tavırdı, zamanlama iyiydi, fevkalade bir çıkıştı... Bu yüzden cumhurbaşkanlığı için ismi geçince seçilmesi yönünde bir çok makale yazdık. Seçildikten sonra Anayasa gereği Başbakanla iki icracıdan biri olmuştu. Şimdi, daha yakından takip ediyorduk. Bazı icraatlarını takdir ettik. Kırmızı ışıkta durma ve Nurullah Ataç Türkçesiyle konuşma gibi bazılarını ise tenkit. Takdirlerimiz için lutfedip teşekkür telefonu açtırdılar. Diğer konularda sükût geçildi. Daha sonra halkta umduğunu bulamama gibi hisler belirdi. Sayın Cumhurbaşkanımız kibardı. Dengeliydi, ciddiydi ama her şeyden evvel hakimlik tarafı ağır basmaktaydı. Eski mesleğinin tesirinden kurtulamamıştı. O ara devrin Başbakanı ve yardımcısıyla kafaya anayasa kitapçığı fırlatmak gibi çok büyük bir şanssızlık yaşadık. Hadise ekonomik krizi patlattı. Başbakan da Cumhurbaşkanı da şüphesiz ki daha sonra vicdanen rahatsız oldular ama daha ötesi bir adım düşünmediler. Bilahare seçimler yapıldı. Yıllardan beri ilk defa koalisyonsuz bir iktidar yakalamıştık. O iktidarın sol-sağ olması önemli değil. Sahip olduğu çoğunlukla kazandığı sür'at lazımdı. El hak yeni iktidar da olanca sür'atiyle çalışmaktaydı. Ne var ki bir çok icraat Çankaya'dan dönmeye başladı. Bunların bazısı galatı meşhur olarak veto denen cinsten Fakat neticede git-gel sür'ati kesmekte. Halk, seçtiklerinin engellendiği gibi bir hükme varıyordu. Tabii ki bir eski Başbakanın bir eski Cumhurbaşkanı için dediği cinsten sayın Sezer'den de hiç bir Cumhurbaşkanından da Çankaya Noterliği beklemiyoruz. Olması da doğru olmaz. Hatta bazen fren de gerekebilir. Bu arada meşhur icraatlardan biri daha yaşandı. Sayın Cumhurbaşkanı, bir hukukçuyu Anayasa Mahkemesi'ne tayin etti. Bu tayin de kriz kadar olmasa bile medya tarafından yine de skandal sayılmıştı. Tayin edilen şahıs CHP delegesi çıktı. "Bilmiyorduk" denemez. Sıradan bir memur için bile soruşturma yapılmakta. Neyse ki tayini yapılan kimse bunu kabul etmedi de mesele kapandı. Vs. Vs... Bunlar hep biliniyor. Ortada bir hayal kırıklığı bir de yadırganan durum mevcut. O demokrat imajlı kişinin şimdi reformları en fazla desdeklemesi gerekirdi. İkincisi ise sayın Cumhurbaşkanı, Çankaya'ya fazla kapanmıştı. Mesela bahsettiğimiz telefonu Özal, bizzat açardı. Turgut Özal ve Süleyman Demirel'in sıcak temaslarından sonraki bu mesafeli duruş, bu susuş yadırganıyordu. İstanbul'da bir çok okumuş-yazmış muhitte zaman zaman şunun dendiğine şahit olduk. "Cumhurbaşkanı muhalefet lideri gibi". Öyledir veya değildir. Aydın kesimde bu söyleniyordu. Lakin aynı cümleyi şu aralar Anadolu yollarında da kelimesi kelimesine işitir olduk. Doğrusu şaşırdık da. Bu fısıltı gazetesi miydi, basiret mi? O halde bu noktada durup düşünülmeli. Cumhurbaşkanlığı, üzerine hiç bir şekilde leke düşmeyecek kurumlar listesinde 1 numaralı yerdir. Halkın şu veya bu kadarı böyle diyor. Doğru mu? Münferit olanı genelliyor muyuz? Devletin türlü istihbarat birimleri var. Bu sözün doğruluğu tahkik edilebilir.. Üzerinde durulması gereken şudur. Bu son imaj anayasanın verdiği veya vermediği yetki veya yetksizliklerden mi doğmakta, Sezer'den mi ileri gelmekte, bir boşluk mu bulunmakta yoksa artık aktif başbakanlık müessesesi yanında sembolik yetkili Cumhurbaşkanlığını sistem taşıyamamakta mı? Başkanlık sistemi kendini dolaylı olarak hissettiriyor olmasın...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.