Türk Eğitim Derneği, üniversiteye giriş sisteminin sistemsizliği konusunda bir kampanya açmış. Kampanyayı yeni işitiyoruz. TED, çalışmasına bir manken veya şovmen eşliğinde başlasaydı, şimdi ana okulu öğrencisinden tekerlekli sandalyedeki nineye kadar herkes haberdar olurdu. Kampanyanın adı bir soru: -Hayat 180 dakika mı? Hayatın tamamı 180 dakika değilse de üniversite imtihanına girinceye kadarki 18 sene 180 dakika için yaşanmakta. Çocuklar, bütün velilerin şikâyetçi olduğu gibi yarış atına çevriliyor. Okumak, düşünmek, tahlil etmek, araştırmak, yok. Varsa soru çözmek, yoksa soru çözmek. Her şey testten ibaret. Bu uygulama dershanelere yaramakta. Oturmuş bir ÖSS sistemi yok mu? Var. Fakat onun varlığı sistemin değerli olduğu anlamına gelmez. Milletçe 40 yıl yüksek enflasyonla yaşamaya alıştığımız gibi bu sisteme de alıştık. Başka çare yoktu. Nasıl ki enflasyon inince bir başka ve gerçek hayatın farkına vardık, bu bozuk düzen de değişince daha güzel bir hayatın farkına varılacak. Sistemin bozukluğu çocukları ezberci papağanlar yapmaktan ibaret değil. Çocuğa istediği kapıyı açmak yerine kendi istediği kapıyı açtırmasından da ibaret değil. Meslek okulları faciası yaşanmakta. Hukuk devletinde bu adaletsizliğin olmaması lazım. Meslek okulları konusunda doğrudan doğruya hak yenmekte. Daha dünkü haberdi, bir kısım üniversite mezunları çırak yetiştirme kurslarına devam etmekteymişler. Bu neticeyi, hangi vicdana sığdırırdınız? 4-5 yıl üniversitede dirsek çürüt, sonra geriye dön ve çıraklığa başla. Bunun yerine meslek okullarının önü kesilmeseydi o gençler şimdi çoktan para kazanan ustalardı. ÖSS'nin bir de dili var ki!.. Aman Allah'ım. Ya o dil Türkçe değil veya biz Türkçe bilmiyoruz. Her sene binlerce çocuğun sıfır çekmesinde ve on binlerce çocuğun hüsrana uğramasında o Patagonya dilinin büyük rolü olduğunda kimsenin şüphesi olmasın. TED yöneticilerini kabul eden Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik kendilerine destek verdiği açıklamada o da şikâyetçi olmuş ama hal tarzını da göstermiş. Bakan Hüseyin Çelik'e göre YÖK isterse kanuni bir düzenlemeye ihtiyaç kalmadan meseleye çözüm bulabilir. Hüseyin Çelik ne dediğini bilen bir aydındır. Bir de bakan sorumluluğuna sahip. Binaenaleyh ezbere konuşmaz. O halde YÖK, ÖSYM vs. ne yapacaklarsa yapsınlar bu meseleyi artık düzeltsinler. Her yıl 1.5 milyon genç yarış atları gibi çılgınca koşturulmakta. Onlardan onda biri istediği yeri kazanmaktadır. Bu eğitim sistemiyle beyin göçü durmaz. Ara eleman sıkıntısı had safhaya varır. İşsiz, mesleksiz, moralsiz üniversite mezunlarından geçilmez. Öyleyse neden sistemin ıslahı, düzeltilmesi, daha iyisinin yapılması hatırlanmaz? Kimse öküz altında buzağı, her niyette ideoloji aramasın. Bıktık bu ideoloji dedektifliğinden. Kimin memleketin hayrı ve gençliğin istikbalinden gayrı bir isteği olabilir? Yoksa kuvvetler ayrılığı, kuvvetsizliğe mi yol açtı? Bir sivil toplum kuruluşu, şikâyetçi olduğu mevzuda devletin milli eğitim bakanının kapısını çalıyor, bakanın eli kolu bağlı. Vatandaş hükümeti sorumlu biliyor, alâkası yok. Bu işte bir anormallik yok mu?