HDP, Kürt politik hareketinin günümüzdeki siyasi partisidir. Bu hareket, HDP'ye kadar çok tabela değiştirdi. Partiler geleneğimizden farklı olarak parti başkanlıkları da belediye başkanlıkları da çift başlıdır. Buna "eş başkan" deniyor. Zira politik Kürt hareketi aynı zamanda marksist-Leninist bir ideolojiden kaynaklanır.
Hareketin partileri PKK yönlendirmesiyle kurulmuştur. Adı geçen partinin çıkmazı da buradadır. Diğer partilerin aksine bir ideolojiden çıkışla hayat bulmuştur. Bu ideoloji de çifttir, Kürtçülük ve sosyalizm.
2015 seçimlerine kadar hareketin partileri ya tek başına seçime girip meclis dışı kaldılar veya fert fert seçime girip mecliste tek parti çatısı altında toplandılar. 7 Haziran hareketin, ilk defa yüksek sayıda milletvekili çıkarttığı bir seçimdir. Bu neticede 4 sebep müessirdir:
Son 12 yılın bölgeye temin ettiği kalkınma, ülkede var olan istikrar, o günlerde devam eden Barış Süreci, CHP'nin kısır döngüye düşmüş olması. Sonuç itibariyle 7 Haziran Seçimlerinde 80 Milletvekili çıkartmak gibi önemli bir başarı elde edildi. HDP'nin imtihanı da işte bu noktada başladı:
Bu parti, 6 Haziran 2015'e kadar PKK'nın kurdurduğu, onun talimatıyla hareket eden, marjinal bir parti olarak görülüyordu. 7 Haziran'daysa vaziyet değişti. Vatandaş, bu partiye hatta ona rağmen bir mükellefiyet yükledi:
-Seni eli silahlı bir örgüt olarak görmek istemiyorum, seni parti kabul ediyorum, TBMM'de meselelerininin çözümüne katkı sağla dedi.
Seçmen, aldığı cevaba göre bir dahaki seçimde oyunu verecektir. Şu ana kadar ki gidişte HDP'nin eski alışkanlıklarından kurtulamadığı görülüyor. Dağla devlet arasına sıkışmış bu partinin genel başkanlarında "ben daha yürekliyim" gibi rekabet özlü çıkışlar okunabilmektedir. Eş Genel Başkan sn Yüksekdağ'ın terör örgütlerini sayıp "bizim sırtımız onlara dayalı" demesi bu intibaı vermektedir. Sn Demirtaş'ın "ordular, halklara karşı hep mağlup olmuştur. Sarayın ordusu ve polisi de mağlup olacaktır!" mübalağa dolu sözü de böyledir. Şayet Cumhurbaşkanı seçilseydi böyle mi konuşacaktı? Dil, Kürtlerin problemlerine çare üretmekten ziyade kavgaya dönüktür. Taç giyen baş akıllanırken, PKK vesayetinden kurtulamayan HDP yanlış söylem ve eylemlere devam etmekte. HDP geçici seçim hükümetinde iktidar ortağı olmuştur. Bu sağlıklı diyalog için bir fırsatken genel başkan Demirtaş, onlar vasıtasıyla Hükümetle konuşup Cizre probleminin halli de dair, azan terörü durdurmaya dair çareler peşine düşeceğine bakanları yanına alarak yasak delme peşine düşmüştür.
Geldiğimiz noktada ülkenin Doğu ve Güneydoğusu dışında bu partiye verilen oylar geri çekilmiştir. Doğu ve Gündeydoğu'da muhafazakâr seçmen de oyunu çok büyük ölçüde esirger. HDP'nin yeniden mahalli ufak bir parti durumuna düşeceği gün gibi aşikârdır. Bu da "Türkiye partisi olacağız, yüzde 20 oy alacağız, iktidara geleceğiz!" gibi iddiaların iflası demektir.
Söz konusu parti, karşısına çıkan talihi iyi okuyarak silahlı mücadeleyi reddedebilseydi, dağa "yeter artık!" diyebilseydi, vesayeti kırabilseydi marksist-leninist-ırkçı yapıdan kitleleri kucaklayıcı sosyal demokrat bir parti olmaya terfi edebilirdi.
Belki hâlâ vakit geçmiş değildir. HDP'li genel başkan ve vekillerin omuzlarındaki yükü, başlarındaki tacı, vicdanlarındaki vebali görmeleri lâzım. HDP bu ülkenin Kürt ve Türk gençlerinin hayatından olmasına sebep olan, ülkenin dirliği, birliği, huzur ve zenginleşmesiyle oynayan âsi PKK ile alakasını kesmelidir.
HDP yöneticileri, asker, polis, korucu, sivil vatandaş ölümlerini samimiyetle kınamalı, cenaze namazlarına iştirak etmeli, yeni sabotaj ve katliamları önlemek için canla-başla çalışmalı, Barış Sürecinin buzdolabından masaya getirilmesi için elini uzatmalıdır.
Zor bir mevzudan söz ettiğimizin elbette farkındayız; ama, Türkiye partisi olmak da kolay değil. Ya bunlar yapılacak veya o iddiadan vaz geçilecektir.