Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın geçen hafta içinde Kırşehir ve İstanbul konuşmalarıyla seçim sath-ı mailine, kaygan yola girildiği çok rahat şekilde ifade edilebilir. Demokrasi tarihimizde bir ilk olarak seçim faaliyetlerinin açılışını Cumhurbaşkanı yapmıştır. 10 Haziran 2014'ten yani başa gelecek reisi, cumhurun seçmesinden bu yana Türkiye, fiilen yarı başkanlık sistemiyle yönetilmektedir. Bu idarede gerek sn Tayyip Erdoğan ve gerekse sn Başbakan Ahmet Davutoğlu ahenkli ve samimi bir yönetim paylaşımı içindeler. Âdeta rakiplere nisbet yapılmakta. Dâvâ büyük olunca netice, kalblere sürur verici olur.
7 Haziran'ın ufukta görünmesiyle birlikte Türkiye'nin ana gündem mevzuları net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bunlardan üçü doğrudan seçimle alâkalıdır; seçimin kendisidir ve onun neticelerinin vereceği veya vermeyeceği meselelerdir. Diğeri de dünden yarına devam edecek olan Barış Sürecidir. Bundan böyle önceden tesbit edilmiş, takvime bağlı gündemler dışında milletçe değişmez gündemimiz 7 Haziran 2015 Seçimleri, Anayasa değişikliği ve Başkanlık düzeni olacaktır. Dediğimiz gibi üzerinde sıkça durulacak diğer mevzu ise iki yıl öncesinden beri devam eden Barış Süreci ve bir de arada bir konuşulacak olan HDP'nin sebebi kendince bilinen seçime parti olarak girme beklenmedik kararıdır.
Ama merkez gündem maddesi üçtür.
Bu üçün merkezinde de seçimler vardır.
AK Parti 367 ve üzeri milletvekili çıkartırsa TBMM yeni ve sivil bir anayasa yapabilecektir. 330-367 aralığında vekil çıkartırsa hazırlanan anayasanın halkın reyine götürülme mecburiyeti doğacaktır.
Bu seçim tarihî bir yol ayrımıdır.
7 Haziran 2015 Milletvekili Seçimi, 2023 Büyük Türkiye ve elbette 2071 Cihan Devleti Türkiye hedefleriyle yakından alakalıdır. Ancak kazanılacak yüksek vekil sayısıyla darbe anayasasından kurtulabileceğiz. O zaman tesis edilecek yeni anayasadaki hukuki düzenlemeyle Başkanlık sistemine geçilecektir. Bu iki merhaleden sonra bürokrasi, hantallık, eski Türkiye alışkanlıkları aşılacak, kararlar sür'atle alınıp tatbikata konulabilecektir.
Bu seçimler, bir seçim dönemini değil, en az önümüzdeki bir asrımızı alâkadar etmektedir. Bu sebeple Recep Tayyip Erdoğan, doğrudan doğruya direksiyondadır. Başbakan, Bakanlar ve AK Parti'nin tam bir mutabakat içinde olmaları memnuniyet vericidir. Ama akıldan çıkartmamalı ki diğer taraftan da Kemalist zihniyet, ittihatçılık, PY/Paralel Yapı, Mossad, el Muhaberat, malum medya vs de AK Partiye kan kaybettirmek ve onu 276'nın altına çekmek için her çalışmayı yapacak, her yola girecek, her tuzağı kuracak ve akla hayale gelmedik hilelere, fitnelere müracaat edeceklerdir. Muhalefetin aklı selimi muhafaza ederek bu tezgâha malzeme olmamasını arzularız.
Şu var ki sn Erdoğan ve O'na bir kardeş kadar sâdık ve fikir ve dâvâ ikizi sn Davutoğlu, hadisenin künhüne vâkıflar. Bu yola baş koymuşlardır. Ne yapıldığının, ne yapılması gerektiğinin yüksek idrak ve şuurundalar. Bu seçimler asla ve sadece Türkiye'nin istikbaliyle alâkalı değildir. Bu seçimler, Şarki Türkistan'dan Fas'a, Yemen'den, Kırım'a kadar bütün İslâm coğrafyasınındır, Kerkük, Kafkaslar, Musul, Halep, Filistin, Trablus, Bosna, Kosova ve Filibe'nindir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendi kendisine kaldığında şöyle mırıldandığına eminiz:
-Ya 7 Haziran beni alacak veya ben 7 Haziranı alacağım.
Bu azimkâr tavır, ecdaddan miras aldığımız bir dâvâ ahlâkıdır.