Dillerde aynı pişmanlık kelimesi "keşke"... İnsan Hakları Komisyonu üyeleri, linç tehlikesi yaşayan eylemcilerle cezaevinde görüşmüşler. Eylemciler "keşke..." ile başlayan pişmanlık duygularını dile getiriyor "zamanlama yanlıştı, keşke bildiri dağıtmasaydık". Hem zaman yanlıştı, hem mekân. Mersin'de bayrak sancısı yaşanırken neden Trabzon? Trabzon'da F Tipi Cezaevi yokken neden bu il? Belli ki doldurulmuşlar. Hep böyle oldu. Genç insanlar, birtakım ateşli vatan kurtarıcıları tarafından kışkırtıldı. Onlar öldü, linç oldu, hapislerde süründü, hayatları kaydı, hayata küstüler. Diğerleri işlerine baktı, hatta köşe oldular, zirveye tırmandılar. Solcu gençler de milliyetçi gençler de aslında aynı ortak kaderi paylaştılar. Herkes kendi açısından vatanı kurtarmaya kalktı. Fakat vatan aynı yerde kaldı, kendileri battılar. Bu gerçeği fark edişleri ise çok geç oldu. Gerçekle yüzleştiklerinde kendi yüzlerini tanıyamadılar, o yüzde yılların ıstırabı ve derin hayal kırıklıkları vardı. '68'in siyah beyaz filmi bir kere daha sahneleniyor. Halbuki kayıp hayatlar, kayıp yıllar bizim hayatlarımız, bizim yıllarımız, bu toprakların erozyonu. Bir hakkı medenice kullanmak varken niyetler ve hareketler saptırılıyor. Kim yapıyor bunu? Bu ülkenin başbakanı bile "düğmeye basıldı" diyor. Kim düğmeye bastı ise o, onlar yapıyor. Bu sebeple ahmaklık edip tuzağa düşmenin âlemi yok. Ne bildiri dağıtmakla vatan kurtulur. Ne engel olmakla. En azından üniversite talebesi olan o gençlerin hiç mi kafası çalışmadı, biri bile soramadı mı, "neden Trabzon, ne işimiz var Trabzon'da, sakın bir Pontus ihanetine alet ediliyor olmayalım?" diye. Herkes ayrı hassasiyetlere sahip. Kürdün ayrı, alevinin ayrı, Türkün ayrı hassasiyetleri bulunmakta. Bunlar konuşulacağına sokağa taşınıp vuruşma ve huzursuzluk çıkartılıyor. Derken ölenler, hapse düşenler, hayatı kayanlar, ardından sökün eden pişmanlıklar. "Keşke yürüyüş yapmasaydık, keşke bildiri dağıtmasaydık, keşke kurşun sıkmasaydık". Her şey berbat olduktan sonra "keşke" demenin kime ne faydası var? Bir milletin hayatında bu kadar keşke fazla: - Keşke Varlık Vergisini koymasaydık, keşke 6-7 Eylül olmasaydı, keşke Menderes ve arkadaşlarını asmasaydık, keşke Deniz Gezmişleri idam etmeseydik, keşke Yılmaz Güney hakimi katletmeseydi, keşke Abdi İpekçi öldürülmeseydi, keşke Veli Can Oduncu'nun hayatına hapishanede kıyılmasaydı, keşke PKK'ya kanılmasaydı, keşke rektörler selama duracak denmeseydi, keşke Kudüs gecesi olmasaydı, keşke 28 şubat yaşanmasaydı, keşke başbakanın kafasına anayasa kitabı fırlatılmasaydı, keşke Irak'a kuzeyden girilseydi, keşke alkollü araç kullanılmasaydı... Bu manzara normal mi? Anormal olduğu için 50 yılda 50 bin insan, 500 milyar dolar kaybettik. "Keşke" diyecek yeni mağluplara ihtiyaç yok.