Hepimiz aynı gemideyiz

A -
A +

Danıştay, maalesef silahlı baskın yaşadı. Üye, Mustafa Yücel Özbilgin ne yazık hayatını kaybetti, birkaç hakim yaralandı. Türkiye gündemi karıştı. Her aklı başında vatandaş yaşanan olaylardan üzgündür. Hadise çok büyük, acı çok büyük. Buna rağmen itidali kaybetmemek gerekiyor. Henüz sorgulama safhasındayız. Mesele aydınlanmamıştır. Buna rağmen sorumluluk sahibi bazı yetkililerin akıl ve sağ duyudan ziyade duygularıyla hareket ettiklerini görüyoruz. Asıl böyle zamanlarda ilkeli olmak gerekir. Böyle zamanlarda acı kalbe gömülür, aksine davranış Türkiye düşmanlarının işine yarar. Zaten onların maksadı bu. Onlar, kendilerine bir kişi seçip onu günlerce işledikten sonra kullanırlar. Burada da çok büyük ihtimalle yapılan budur. Diğer ihtimalse sanık Alparslan Arslan'ın saplantı sahibi, psikolojik problemleri olan birinin olması. yahut bir profesyonel. Ağca'nın Mesih olduğunu söylediği iddia edilmişti. Bu zanlının da güya Allah'ın elçisi olduğunu söylediği iddia edilmekte. Bu noktada idialara lütfen dikkat edilsin. Kimse duyduğunu nakletmiyor. Herkes mişli konuşmakta. İşte psikolojik savaş için delil. Bu sebeble hadiseyi kendi şartları içinde ele alıp çözme yerine çatışma ortamına sürüklersek o zaman Türkiye düşmanlarının ekmeğine kendi elimizle yağ sürmüş oluruz. Herkes çok dikkatli konuşmalı. Herkes ne dediğinin farkında olmalıdır. Kin, nifak tohumları ekenler ülkemize büyük kötülük etmiş olurlar. Bir yerlerden düğmeye mi basıldı? Bu çok beylik bir soru olabilir. Buna rağmen sormadan geçmeniz mümkün değil. Türkiye gayet iyi gidiyordu. Türk parasının yurt dışında geçtiğini ilk defa gördük. Birden bire bir Şemdinli hadisesi patlak verdi. Önce Tük-Kürt çatışması denendi. Önce güneydoğunun isyanı tahayyül edildi. Bu gerçekleşmedi. Fakat o tezgâhtan bir tuzak çıktı. Bu tuzağa da ne yazık ki bir savcı düştü. Ardından durduk yerde cumhurbaşkanlığı tartışmaları tırmandı. AK Parti'ye kanca atıldı. Maksat partiyi bölmekti. Bu da tutmadı. Bunun üzerine nisbeten unutulmaya yüz tutmuş türban problemi gündeme taşındı. Sürpriz şekilde "Türbanlılar, Suudi Arabistan'a gitsin" gibi garip laflar edildi. Derken laiklik hisleri tahrik edildi. Her şey yolunda giderken döviz birden fırladı. CHP sineyi millete dönmekten söz etti. Tek başına muhalefet cephesi meydana getirmeye çalışan Süleyman Demirel erken seçim yapılsaydı 27 Mayıs ve 12 Eylül olmazdı dedi. Bu arada Fransa parlamentosunda şu çürük sakız Ermeni tasarısı tasarısı görüşülüyordu. Hepsi iç içe ve üst üste geldi. Hatta Danimarka'nın karikakür rezaleti bile bu işle alakalı olabilir. Milletçe sağlam durmamız lazım. Bu ülke insanlarını sol-sağ diye ayırdılar 5 bin kişi kaybettik. Kürt-Türk diye ayırdılar 30 bin kişi kaybettik. Şimdi de Laik-anti laik diye ayırmaya çalışıyorlar. Bu defa da mı kayıplarımız olsun? Kimin laiklikle ne alıp veremediği olabilir? Tartışmalar biraz da evham kaynaklı. Bu tuzağı mutlaka fark etmeliyiz. Hedefleri iç savaş çıkartmak. Çünkü kalkınan, büyüyen, gelişen Büyük Türkiye istemiyorlar. Kim istemiyor? Kim istiyor ki... Hepimiz aynı gemideyiz. Bir milletin başına gelecek en büyük felaket iç çatışmadır. Kürt-Türk çatışmasını başaramadılar. Daha büyüke oynamaktalar. Her fikirdeki insanlar arasından taassup sahibi, saplantı sahibi, şartlanmış veya ahmak çıkabilir. Bir sanıktan hareketle dindarları veya ülkücüleri yermek, incitmek, hedef göstermek, cenaze namazı için gelmiş hükümet üyelerini bir cami avlusunda protesto etmek bu cinayet kadar ayıplanacak bir mantıktır. Hele hele Türk-İslam sentezi gibi modası geçmiş, 70'li yıllar kavramlarını bugüne taşımak abestir. Hadise, Danıştay'a saldırı, hükümete dolaylı darbe, Türkiye'ye doğrudan kasıttır. Eğer... Olaya böyle bakmaz da sloganlarla hareket edersek devamı gelir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.