Türkiye'nin neresinde olursa olsun, her kadın, her ana, Diyarbakırlı Barış Anaları'nın yanında yer almalı. Herkes, her yolla bu yiğit kadınlara destek vermelidir.
30 Yıl devam etmiş, 30 Bin gencin hayatına mal olmuş bir kanlı çatışmayı bitiren Barış Müzakerelerinin memnuniyetindeyiz. Önceleri adeta gün saydık. Her ân, barışa kıyılmasından korkmaktaydık. Şükürki öyle olmadı. Uzun bir zamandır Türk ve Kürt analar, evlâtlarını toprağa vermiyorlar. Bu netice, bu topraklarda asrın en büyük hadisesidir. Marmaray'la Kanal İstanbul bile bu başarıyla kıyas edilemez.
İşte biz, hepimiz, bu büyük memnuniyetteyken, yatırımcı batıdan doğu ve güneydoğuya doğru yol alırken, hükümet Kürt taleplerine dair neredeyse karşılanmadık bir husus bırakmamışken birden çocuklar kaçırılmaya, yollar kesilmeye başlandı.
Bunun iki sebebi var.
Biri Başbakan Tayyip Erdoğan'ı itibarsızlaştırarak Çankaya'ya çıkışını engellemek, diğeri de boynuna ihanet yaftası asma gizli niyetine sahip bazı Kürt çevrelerinin Abdullah Öcalan'ı Kürtler arasında itibarsızlaştırma teşebbüsleri. Her iki tezgâhın arkasında da bazı yakın ve uzak komşular ve bazı batılı devletler var. Gezi Parkı İsyanı ve Paralel Darbeler ile yapamadıklarını iç barışı dinamitleyerek yapmak istemekteler.
Ne var ki bu defa kimsenin tahmin etmediği bir gelişme oldu:
Yıllardır hasretinde oldukları barış ikliminin huzurunu tadan Kürt analar, çocukları dağa kaçırılınca DBB önünde eylem yapmaya başladılar. Önce yeni kaçırılmış çocukların anaları orada göründü. Sonra önceden gitmiş veya götürüllmüş çocuk ve gençlerin anaları. Başkanı kadın olan belediye, bu kadınları önce belediye önünden parka sürdü, sonra parkta inşaat var iddiasıyla oradan da uzaklaştırmak istedi. Bu defa o analara katılmalar yaşandı. Evladı dağda olan çileli analar, bölgenin değişik şehirlerinden gelerek, o anların yanında yer aldı.
Bunun üzerine bazı politikacılar, tarihin büyük ayıplarından birini işlediler.
Ertuğrul Kürkçü, partisini kasdederek burası "kayıpları bulma kurumu değil" gibi kaba, haşin ve vicdanları kanatan bir söz etti.
Selahattin Demirtaş ise "bizim konuştuğumuz hiç bir ana, evladının dağa kaçırıldığını söylemedi, eylem yapanlar, MİT'ten para alanlar" diye laflar etti. Bu, hem analara hem MİT'e iftira atmaktı. Yaşı 18'in altında olan çocukları konuşuyoruz; kaçırılsa, kaçsa ve ya ikna edilip götürülse hepsi de hükümsüz, hatta "yok".
Bu isimler, dağa aktif destek verdiler. Bir de Sırrı Süreyya Önder diye Türkmen olduğu rivayet edilen bir Kürt politikacı var. Gezi Parkı'nda ağaç için tomaya siper olmuştu. Peki, Diayarbakırlı analar ağaç altlarından sürülürken nerelerdeydi?
Barış süreci, Kemalist Ergenekoncularla dağlı Ergenekoncular tarafından sabote edilmek istenmekte. Her ikisinin de arkasında dış güçler var.
Buna rağmen anaların galip geleceğine şüphe yok; yaptıkları dualar, onlara yapılan dualar, döktükleri göz yaşları, titreyen kalbleri, zulmü yer ile bir etmeye yeter.