Hüzün, bayramın arka yüzü

A -
A +

> Washington, DC Kurbanlık görülmeyen, kurban kokusu alınmayan, kurban lezzeti tadılmayan, ezan sesi işitilmeyen iklimlerde bayram yapmak! Dersimiz bunu anlamaya çalışmak olacak. Bayram namazını, Kur'an öğretme sevdalısı bir cemaatimizin kurs mescidinde kıldık. 25 Kişi kadar bir cemaat vardı. Bu vesileyle bir derkenar olarak şu malumatı da vermeli. ABD'de üç Türk Cemaati bulunmakta. Gülen Cemaati, Süleyman Efendi Cemaati, Menzil Cemaati. Cemaatler, vakit, cuma ve bayram namazlarıyla kandilleri kendi mescidlerinde eda etmekteler. Türk devleti de DC ile iki eyaletin orta noktasında Washington Türk Camiî ismiyle bir büyük külliye yaptırmakta. Burada camilerdeki bayramlaşmadan sonra herkes işine gidiyor. Çünkü mesai devam etmekte. Kimsenin "benim dini günümdü, bayramdı o yüzden gelemedim!" demek gibi bir mazereti olamaz. Bayramlar, gurbette burukluklarla yaşanıyor. Ancak telefonla aranarak tebrikleşme olmakta. Nadirattan akşam veya hafta sonu ziyaretleri oluyor. Açılan her telefonda karşı taraftan istisnasız duyulan söz şudur: -Ne yaparsınız, gurbet! Burada bayramlar buruk geçmekte. Bu cümleyle bir çaresizlik, bir teslimiyet hali paylaşılır. Halbuki 11 Eylül vak'ayı şer'iyye'si olmasaydı İslamiyet, ABD'de resmi din olarak tanınacakmış. O vak'a ile hem bu güzel imkân önlendi ve hem de Müslümanlar için korkunç bir karalama süreci başlatıldı. Senelerce "Müslüman eşittir terörist!" hükmü hakimdi. Şimdilerde bu kara hüküm, aynı şiddette devam etmiyorsa da maalesef tamamen yok da olmamış. Bugün Müslümanlara düşen tarihi görev, yeni seçilecek başkandan İslamiyeti resmi din olarak tanıma vaadini almaktır... İnsanlar, türlü saiklerle gurbetteler. Hikâyesi olan bu insanlar, çok kere ne doğduğu memleketli, ne doyduğu memleketlidir. Telefonda o yakınan kimse, sanki sıla ile gurbet arasında sallanan bir saat pandülüdür. Nasıl olmasın ki? Bayram, fakat ezan yok, kapı çalınması yok. Bir de telefon olmasaymış psikolojiler ne olurdu acaba? Hatıralarda çocukluk, gençlik zamanlarının zengin ve büyük aileli bayramları yaşanırken hakikat ve hayalin çarpışması, kalbi derinden burkmakta, gözleri yaşartmakta. Şair Kemalettin Kamu, bunu anlatıyor olmalı: Gurbet o kadar acı ki ne varsa içimde /Hepsi bana yabancı, hepsi başka biçimde/Ne bir arzum ne emelim, yaralanmış bir elim/ Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde. Bazen insan gurbettedir. Bazen gurbet insanda. Ama zaten beşer, sürgün hayatında değil mi? Adem babamız ve Havva validemiz, cennetten dünyaya sürgün edilmemişler miydi? Dünya, bir sürgün diyarı. Sürgünler, gözde yerlere yapılmaz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.